30 Kasım 2013 Cumartesi

Karın Hastalıkları Apandisit

Karın hastalıkları

Karın nahiyesi, sindirim sisteminin tamamı ile genital ve üriner (sidik boşaltma) or­ganların hemen tamamının bulunduğu yerdir. Bu nahiyede had bir hastalığın en büyük belirtileri, karın ağrıları ve kusmalardır. Daha üst taraftaki ağrılar iset bir böbrek veya genital organ rahatsızlığı olabilir.

Akut Apandisit, Apandisit Belirtileri

Apandisit, sihdirim sistemindeki küçük apandis çıkıntısının iltihaplanma­sıdır. Müdahalede bir gecikme bugün da­ha ciddi tehlikeler yaratabilir. Apandisit
krizi, oldukça şiddetli görünümler alabi­lir:
Karnın alt sağ tarafında ağrı, ateş, mi­de bulantıları ve kusmalar.

Apandisit Hastalığı Tedavisi ve Yapılması gereken

Başvurduğunuz doktor muayeneden sonra gerçek bir krizden şüphelenirse, bir cerrah görüşü, tamamlayıcı incelemeler ve hastaneye yatırma dahi isteyebilir. Gerçekten de apandisit teşhisi çok zor olup, bazen hasta24 ile 48 saat arasında gözetim altında tutulduktan sonra, bir müdahaleye karâr verebilir. Bu arada ge­rekli biyolojik ve klinik tetkikler yapılır. Cerrahtan görüş alındıktan sonra, müda­hale acilleşir. Zamanında yapıldığında, hiçbir tehlikesi yoktur.

Bu arada hastanın bilinen apandisit belirtileri göstermeyebileceği bilinmeli­dir. Doktor muayenesinden önce alına­cak bazı ilaçlar (antaljik ve antibiyotik) ge­çici olarak hastalığın belirtilerini maske­leyebilir. Gerekli cerrahi müdahale de, bu nedenle gecikebilir.
İhmal edilen apandisitin en büyük tehlikesi, peritonittir. Apandis bazen pat­layarak, içindeki iltihabı bütün karın za­rına dağıtır ve hastanın hayatını tehlike­ye düşürür.
Read more »

Cinsel Saglik Bilgileri

Japonya'daki cinsel yaşama ilişkin çok az istatistik bilgi vardır. Bize yarayabilecek birkaç tanesi de o kadar birbirlerinden farklıdır ki, Amerikan araştırmalarına başvurmamız daha doğru olur. Japonların cinsel yaşamlarının Amerikalılarınkine benzediğini kabul etmemiz gerekir.

Marie E. Kopp, kadınların % 35'inin her birleşimde orgazmı yaşadıklarını, % 47'sinin çok sık orgazm olduklarını, % 18'inin ise hiç bir zaman orgazma ulaşamadıklarını bildirmektedir.

Kinsey raporunda, kadınların % 70-77'sinin sürekli orgazma ulaştıkları belirtilmektedir. Dr. Lewis M. Term, kadınların çeşitli evlilik devrelerinde orgazm oranlarını şöyle sıralıyor:

* İlk Cinsel İlişkide Orgazm %24
* Birkaç Hafta Sonra %27
* Bir Ay veya Bir Yıl Sonra %26
* Bir Yıldan Daha Fazla Zaman Sonra %16
* Hiç Bir Zaman %7

Dr. Kinsey'in raporunda ise, kadınların orgazmı konusunda şu istatistik yer alıyor:

Kadınlar Evliliklerinin

* 1. Yılında %63
* 5. Yılında %63
* 10. Yılında %71
* 15. Yılında %81
* 20. Yılında %85 oranında orgazma ulaşmaktadırlar.

Bu, kadınların %23 ile %37'sinin evliliklerinin ilk yıllarında orgazma ulaşamadıklarını gösterir. Tabii, bunun çeşitli nedenleri vardır. Gerek kadın, gerekse erkekte bunun bedensel nedenleri olabilir. Cinsel yaşam konusunda çok az şey bilmeleri de buna neden gösterilebilir.

Hemen hemen bütün erkeklerin orgazma ulaşmalarına karşılık, kadınların oldukça fazla bir bölümünün orgazmı yaşamamaları, sadece kadın için değil, kocası için de acınacak bir durumdur.

Eşi isterse aynı yaşantıya varamasın, erkek boşalabilir ve orgazma ulaşabilir. Fakat bu erkeği, eşinin de aynı yaşantıyı aynı anda paylaşması kadar tatmin edemez. Erkeğin yalnız başına orgazm olması tek yönlüdür. Bu, mutluluk duygusu tam anlamıyla duyulmadan tatmin olmadır. Kadın ise orgazma varmadığında daha büyük tehlikelerle karşı karşıya kalır.

Cinsel organlarına toplanan ve uzun süre burada kalan kan, kadının vücuduna zarar verir. Bu yüzden, üzerine yüklenen ruhsal baskının ise, kadın belki de kolay kolay üstesinden gelemez. Kadın cinsel ilişkiden ürkecek, erkeğin ayrıcalıklı durumunu lanetleyecek ve sevgi yıllarının sonunda düş kırıklığına uğrayacaktır. Erkek de hiç kuşku yok ki, bir süre sonra eşinden soğuyacaktır.

Aynı anda orgazma varma, tatmin edici bir cinsel birleşimin baş koşuludur. Bu konuda gösterilecek çaba sadece cinsel alanda mutluluğun paylaşılmasını sağlamaz, aynı zamanda daha fazla ortak zevk alınmasını olanaklı kılar. Bu amaçla çeşitli tekniklerin uygulanması yerinde olur; kişisel bencil isteklerin doyumu esas amaç olmamalıdır.

Evliliğin ilk zamanlarında erkeğin bölgesel uyarılmaya gereksinimi yoktur. Çünkü duyguları ve cinsel heyecanı kolay uyarılır. Sadece kısa bir süre cinsel faaliyet onu orgazma götürmeye yeterlidir. Eşi ise belki başlangıçta orgazm olmayabilir. Fakat kadın kendi vücudunun eşine nasıl zevk verdiğini gördükçe öğrenme devrini geçirir ve cinsel zevki, cinsel mutluluğu duyumsamaya başlar.

Daha sonraları karı koca, cinsel yaşamlarında daha kuvvetli heyecanların özlemini çekeceklerdir. Erkek, birleşim sırasında cinsel davranışlarını daha güçlü, daha sürekli kılmayı öğrenecek, kadına, onun orgazmına gerekli olan bölgesel uyarılma için daha uzun zaman verebilecektir. Birleşimden önceki okşamaların nüansları ve çeşitleri, ilişkiden sonraki pozisyonların seçilişi de oyunlar kadar gereklidir.

Yavaş yavaş gelişen kadının orgazmına kendi orgazmını uydurabilmek için, erkek, birleşim sırasında eşini hafif okşamalarla heyecanlandırma!ı ve kendi orgazmını geciktirecek pozisyonlar seçmelidir.

Kadın isteyinceye kadar erkek kendi orgazmını veya boşalmasını geciktirmelidir. Bir süre sonra, orgazm beklenmedik bir anda yaklaşsa bile, kadın reflekslerle buna karşılık verecektir. Kadın kusursuz birleşim yaşantısını kendine hedef almıştır, fakat birçok erkek, aynı anda ve birbiri ardından orgazmlar arasında fazla bir ayrım bulmaz.

Bunlar cinsel ilişkide kadın ile aynı anda orgazma ulaşmanın ne kadar çok mutluluk verici bir şey olduğunu daha öğrenmemişlerdir. Erkek bu mutluluğu bir kez tadınca, bir daha kendi orgazmını eşininkine rastlatmak için çaba göstermek gerektiğinden yakınmayacaktır. Orgazm sırasında birleşmede -kaçınılmaz bir kural olarak- karşılıklı derin manevi sevginin bulunması gereklidir. Öte yandan manevi sevgi için, cinsel yaşamda aynı anda orgazma ulaşmaktan daha sağlam bir temel yoktur.
Read more »

Cinsel Yasami Guzellestirmek icin

Eger sizde cinsel yasaminizin iyi olmasini istiyorsaniz bu cinsel sağlık yazimizi goz ardi etmeyin. Asagidaki yazimizda İyi bir cinsel yaşam için 9 öneriyi bulacaksiniz.

Seksologlara göre zevkli bir seksin yolu vücudunuzla barışık olmaktan ve fantezilerinizi geliştirebilmekten geçiyor.

20-40 yaşları arası seksin en yoğun yaşandığı, kadın ve erkeğin en aktif olduğu yaşlardır. Ancak bu yaş aralığının dışında da arzulanma arzusunu, vücuduyla barışık olma arzusunu, orgazm tecrübesi, fantezilerini iyi değerlendiren her birey hayatı boyunca cinsel yaşamını devam ettirebilir.

Yaş ilerledikçe veya uzun birlikteliklerde cinsel istekte azalma, erkeklerde ereksiyon ve boşalma problemleri, kadınlarda lubrikasyon-kuruma- problemleri meydana gelebilir. Bu gibi faktörler cinselliği de mecburiyettenmişçesine tek düze ve rutin hale getirebilir. Bu rutin yaşam; çiftlerin birbirleriyle yakınlaşmaları, arzularını muhafaza edebilmeleri, vücutlarıyla barışık olmaları, fantezilerini geliştirebilmeleri, cinsel tercihlerini gözden geçirmeleri gibi hususlarla önlenebilir.

Cinsel IQ, kişinin tercihlerini, duygularını, seks sırasındaki kokusu ve çıkarttığı sesler ile vücudunu, cinsel aktivitedeki limitlerini, yasak olan ve olmayan noktaları ve yaşamak istediği değişiklikleri muhakeme etmesi ve tüm bu faktörlerle kendini kabullenmesidir. Bu nedenle iyi bir cinsel yaşamdaki önemi ölçülemez.

İşte hatırlamanız gereken önemli noktalar:

1. Seksin vücut görüntüsü ile hiçbir alakası yoktur. Mükemmel olmayan vücutlar da seksten zevk alır, partnerine zevk verir. Burada tarafların karşılıklı olarak dürüst ve saygılı olmaları, cinselliği bu şekilde yaşamaları önemlidir. Tatmin edici seksi oluşturan pozitif faktörler seks sırasında cinsel istek, tarafların müsaade yeteneği, haklarını değerlendirme yeteneği ,cinsellikle ilgili doğru bilgilere sahip olmaları, yeterli heyecanı hissetmeleri ve beyinsel konsantrasyon ile karşılıklı tensel kokunun birbirine çekici gelmesi olarak özetlenebilir.

2. Eğlenmek de seksin bir parçasıdır. Kişilerin dilediğince özgür olması, fanteziler kurması, dürüstlük ve saygı çerçevesinde zevk aldığı şeyleri partnerine sunması, cinselliği ayrıcalıklı bir armağan olarak algılaması ve herkesin zevk almaya hakkı olduğunu kabullenmesi ile cinsel hayatları renklenecektir.

3. Sekste sıklık önemli değildir. Evli bir çiftin seks yapma aralıkları tamamen kişilere göre değişen bir durumdur. Hiçbir çift seks yapma aralığı az diyerek aşağılanmamalıdır. Ancak sürekli birlikteliklerde veya evliliklerde periyodik bir yaklaşımı öneriyoruz. Özellikle karşılıklı sıcaklığı muhafaza etmek açısından periyodik aralıkları önemli buluyoruz. Periyodik belirli aralıklarla tatmin edici birleşmeler, aynı zamanda cinsel fonksiyonun devamı açısından da önemlidir.

4. Sekste çekincelere yer yoktur. Seksin korkutucu çekince içinde değil, samimi ve açık olarak konuşulması mutlu bir cinsel yaşam için bir gerekliliktir. Çiftler birbirine hoşlandığı şeyleri söyleyebilmeli, kendini seks sırasında iyi ve rahat hissetmeli, seksin bir performans gösterisi veya ‘normal’ olması gerektiğini düşünmemelidir. Bu da ancak karşılıklı konuşarak mümkün olur.

5. Çocuklu ailelerde seks bitmez. Unutulmamalıdır ki, çocuk sahibi olmak cinsellik açısından önemli bir faktör değildir. Çiftler günlük yaşamlarına göre cinselliğe ayıracakları zamanı seçmeli ve bu zaman zarfında özellikle birbirlerine konsantre olmalıdır.

6. Sertleşme Sorunu “Tümüyle kafanızda yarattığınız bir sorun” değildir. Son 25 yılda sertleşme sorunlarının tıbbi bir durumdan kaynaklandığı açıklığa kavuşmuştur. Sertleşme sorununun çoğunlukla psikolojik bir yönü olsa da (depresyon, endişe ve stresin rolü olabilir), hemen her zaman fiziksel bir nedeni vardır.

7. Sertleşme sorunu yalnızca yaşlı erkeklerde görülmez. Bu durum 40 yaşın üzerindeki erkeklerde daha sık görülmekle birlikte, her yaştaki erkekte meydana gelebilir. Yapılan yeni bir çalışma, 40 ile 70 yaşları arasındaki erkeklerin yaklaşık yarısının zaman zaman sertleşme sağlama ve/veya sürdürmede sorun yaşadığını ortaya koymuştur. Sertleşme sorunlarının oranı yaşla birlikte artsa da, tek başına yaşlanma, sertleşme sorununun bir nedeni olarak görülmemektedir. Sertleşme sorunlarının yaşlı erkeklerde daha sık görülmesinin nedeni, yüksek kan basıncı gibi yaşa bağlı hastalıklardır.

8. Cinsel ilişki için çok yaşlı değilsiniz.Tüm yaşlardaki çiftler cinsel ilişkiyle ilgilidir. Cinsel yaşam sağlıklı bir ilişkinin önemli bir parçasıdır. Gerçekten de, yapılan birçok araştırmada aktif cinsel yaşamın yaşlanmanın çok doğal bir parçası olduğu gösterilmiştir.

9. Çift karşılıklı çekiciliğini yitirmiş olsa bile tekrar elde edebilir. Önemli olan bunu hangi noktada kaybettikleri konusudur. Çiftler birbirlerine karşı çekiciliklerini şu noktalarda yitirirler: Seks sırasında yetersiz olmaktan, anormal olmaktan çekinirlerse, seksle ilgili noktaları partnerleriyle konuşamazlarsa, seks hakkında hissettiklerini sözcüklerle ifade edemezlerse. Seks sırasında veya sonrasında partnerini yakın hissetmekle, birbirine dokunarak heyecanlanmayı beklemekle, fantezi ve arzularla ilgili suçluluk duymamakla ve erkek-kadın vücudunun nasıl çalıştığını karakterlerini değerlendirmekle tensel uyum ve karşılıklı çekicilik tekrar elde edilebilir.
Read more »

Nasil Iyi Opusulur?

İyi Öpüşmeyi ogrenmek istoyorsaniz bu yazi tam size gore iste İyi Öpüşmenin 18 Ana Kurali:

* Bayanlar ve baylar öpüşeceğiniz zaman dudaklarınızı ıslatmayın. Bu ünlü bir şarıkıcının seyirci önünde şarkı söylemeye başlamadan önce boğazını temizlemesiyle eşdeğerdir.
* Öpüşürken diliniz kutudan birden fırlayan kukla gibi ağzınızdan çıkmasın, ağzınızın hafif açık olması yeterli.
* Erken ortaya çıkan Fransız tarzı bu öpüşmeyi hemen denemeyin. Partnerinizin bunu denemeye çalışacağından şüpheleniyorsanız; 1) Ağzınızı kapatın, 2) Ağzınız açık olsun, dilinizi çıkarmayın.
* Öpüşmenin daha ateşli bir hal almasını istiyorsanız dilini hissettiğinizde hoşunuza gittiğini gösteren bir işaret verebilirsiniz. Bu süreç yarım saat ya da 30 saniye olabilir.
* Ağzınızı partnerinizinkinden çok daha geniş açmayın. Öpüşme taklit etme değildir.
* Öpüşürken kaba konuşmalar yapmayın.
* Dilinizi partnerinizin küçük diline değdirmeye çalışmayın.
* Dudaklarda başlayan öpüşme sonrası dudaklarınızı vücudun diğer yerlerinde gezdirmek için acele etmeyin. Ay ışığı altında yuvarlanmak, gezinmek romantizmi artırabilir. Bundan sonra kontrolü ele almak sizin elinizde.
* Çoğu kişi romantizmi yetişkinliğe geçiş döneminde önemser. Herşeyin ötesinde her ikinizde sadece öpüşmeye odaklandığınızda keyif alırsınız.
* İlk öpüşmeniz sonrasında kendi kendinize "kötüydüm değil mi?" gibi sözlerle çamur atmayın. Gerçek kadınlar ve erkekler sadece bu andan zevk alırlar.
* Sadece umutsuz ruhlar karşısındakini içine çekmeye çalışır. Özellikle daha önce asla öpüşmediğiniz birine çekingen ve yasakmış gibi yaklaşıp sürpriz bir öpücük kondurmayın.
* Sizinle öpüşmeye hazır olduğunu anlamadan gözüdönmüş gibi onu öpmeyin. Buna rağmen sevgilinizi elinden tutup bir duvara yaslayıp tutkulu bir şekilde öpebilirsiniz. Sizi durduruncaya kadar devam etmenizde sakınca yok.
* Öpüşeceğiniz zaman iki elinizle karşınızdaki kişinin yüzünü tutmanız çok romantik olur. Başını geri çekmesini engelleyecek şekilde sarmayın. Başını istediği zaman geri çekip yüzünüzü görebilmesine olanak verin. Onu öpmek için ölseniz bile ağlatacak ya da küçük düşürecek şeyler yapmayın, sakin ve rahat görünün.
* Öpüşürken nefes almak, kendinizi dizginlemek istediğinizde dudaklarınızı yavaşça kulak memesine doğru kaydırmak size yardımcı olacaktır. Çoğu kişi kulaklarıyla oynanmasından, kulaklarının üzerinde, kulak memesinde sıcak nefes ve dudaklardan hoşlanır. Yine çok ıslak öpmemeye, dilinizi az kullanmaya dikkat edin, kulağın içini öpmeye çalışmayın. Bu durumda partnerinizi sizi itiyorsa, bunu yapmakta ısrar etmeyin.
* Bayanların ve bayların nefeslerinin taze olduğundan emin olmalarını öneriyoruz. Dişlerinizi ve dilinizi fırçalayın. Her zaman yanınızda nefesinizi açan sakız taşıyın. Gece veya sabahları dişlerinizi hemen fırçalamanızı sağlayacak ufak bir diş macunu ve diş fırçası taşıyın.
* Eğer ağzınızın kenarında veya çevresinde uçuk varsa öpüşmeyin. Havadan bile geçebilen virüs konusunda dikkatli olun gerekirse bağışıklığınızı güçlendirmek için ilaç alın.
* Bir kadın ya da erkek asla toplulukta ya da dudaklardan hoşçakal öpücüğü beklemez. Pretty Woman'daki Julia Robert's bile bunu istemez.
* Aynı şey ilk randevuda toplulukta, sarmaş dolaş olmak için de geçerlidir. İlk buluşma da öpüşme veya sarılma garip olabilir. Çoğu genç çift ilk birkaç dakika içinde sarmaş dolaş olabiliyor ancak bu hiç romantik değil.

Genel huzuru bozma: "Hey çüş oradakiler, atları korkutmak istemeyiz değil mi? Lütfen çocukların hatırı için ahırınızdan çıkmayın"

Sıkıcı oyun: "Gerçekten çok sakin bir oyun biliyorum. Birbirinizi sadece dudaklarınız değecek şekilde öpmeye çalışacaksınız. Dilinizi de değdirmemeniz gerekiyor. Oynamak ister misiniz?"

Aptallar için önsevişme: "Tatlım, sadece sırt üstü yatmanı, rahatlamanı ve tüm işi bana bırakmanı istiyorum. Hareket etmek zorunda değilsi. Hayır, demek istiyorum ki hareket etme!"

Doktorun tavsiyesi: "Dişçin dedi ki kanal tedavisi yapıldığı için ağzıma kürdan hariç herhangi bir yabancı obje girmemeliymiş."

Körelmiş enstruman: "Şimdi ve her zaman ıslak severim. Ancak insanlar diş izlerini merak etmeye başlayacak. Zaman zaman biraz daha nazik olabilir misin lütfen. Şimdi öp beni seni aptal."
Read more »

Penis Büyütme ve Penis Büyütme Operasyonu Fiyati

Bu cinsel sağlık bilgileri yazimizda "Penis Büyütme" operasyonun, nasil uygulandigi ve ucretleri hakkinda bilgileri sizinle paylasacagiz, cinsel sağlık denilince mutlaka saglikli bir cinsel uzvada sahip olmak gerekir bu yuzden bu konu erkekler icin onemlidir. Sizde aydinlanmak istiyorsaniz makalemiz gercekten yararli olacaktir.

Penis Büyütme
Estetik plastik cerrah Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, sekiz yıldır erkeklerin yüzünü güldürüyor. Penis büyütme operasyonlarıyla tanınan Kışlaoğlu, iki santim büyütmek için 1000 dolar alıyor.

Erkeklerin en büyük kabusu son buluyor. Artık hiçbir erkek “penisim küçük” depresyonuna girmeyecek. Çünkü penis büyütme ameliyatları gittikçe yaygınlaşıyor. Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, dört yıldır kendi adını taşıyan kliniğinde penis büyütme ameliyatları yapıyor. Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde uzun yıllar Cerrahi Bölüm Başkanlığı yapan Kışlaoğlu, 1998′de GATA’dan ayrılarak kendi kliniğini kurmuş. Klinikte penis büyütmenin haricinde her tür estetik operasyon, saç ekimi gibi işlemler de yapılıyor. Prof. Erol Kışlaoğlu’yla operasyonun incelikleri hakkında konuştuk. Röportaja tüm erkeklerin merak ettiği bir soruyla başladık.

Normal penis boyu kaç santimdir?
Penis ereksiyon halindeyken 12 santimden büyükse normaldir. 12 santimden az ise küçüktür.

Penis Büyütme - Nasıl büyütüyorsunuz?
Dünyada kabul gördüğü gibi… Vücuttan alınan yağları penis derisinin altına enjekte ediyoruz. Lokal anestezi altında yapılıyor. Bir operasyonda boydan 2-3 santim, enden ise 1-2 santim büyüyor. Bu operasyonu üç aylık aralıklarla 2-3 kere tekrarlamak mümkün.

Penislerini büyütmeye gelen insanların psikolojilerini anlatır mısınız?
İçlerinde cinselliği hiç yaşamayanlar da var. Fakat çoluk çocuk sahibi evli insanlar da var. Aslında penis küçük de olsa, görev yapıyorsa mesele yoktur.

Penis Büyütme Operasyonu icin Yaş sınırı var mı?
Gelişimini tamamlamış, yani 20 yaşını geçmiş olması gerekiyor. Bize genellikle orta yaş grubu insanlar geliyor.

Sonradan büyütülen peniste his kaybı gibi bir sorun oluyor mu?
İnsanın kendi vücut yağı konduğu için bir sorun olmuyor. Ama sınırları var. Bir kerede fazla büyütülmüyor. Eğer enjekte edilen yağ dozu aşılırsa sorun çıkabilir.

Ameliyat sonrası hasta günlük yaşamına devam edebiliyor mu?
Herhangi bir sargılama işlemi yok. Üç hafta seksi yasaklıyoruz. Bir gün dinlenmesi gerekiyor. Banyo yapabilir. Bol pantolon giyilecek. Ve enjekte edilen yağın dağılması için bir masaj öğretiyoruz.

Operasyonun maliyeti ne kadar?
Yaklaşık 1.000 dolar civarında.

Penis Büyütme Operasyonu Geciren hastalar ne dedi?

* K.A (33): “Kadınların çoğu daha büyüğü en iyisidir düşüncesindeler. Büyütmek çok işe yaradı. Özellikle daha önce hiç yaşamadığım orgazmlar her şeye değer! Sonsuz teşekkürler.”
* T.B: (40): “Penis büyütmek hayatım boyunca aldığım kararların en iyisi. Sevgilime sürpriz yapmak istedim. Gerçekten de büyük bir sürpriz oldu.”
* S.O: (28): “Resmen evliliğim kurtuldu.”
* A.İ: (33): “4,6 cm büyüme elde ettim. İstersem porno yıldızı bile olabilirim.”
Read more »

17 Kasım 2013 Pazar

Diş Hastalıkları

Çocukluk döneminde süt dişlerin değişip, kalıcı dişlerin gelmeye başlamasıyla pek çok çocukta çapraşıklıkların yaşandığı bildirildi.

Türk Dişhekimleri Birliği'nin (TBD) web sitesinde yer alan bilgilere göre, bir çok anne ve baba, "Çocuğumun dişleri eğri geldi" endişeyle dişhekimine başvuruyor. Bu durumun en büyük nedeninin 'kalıtım' olduğunu belirten uzmanlar, zamanında alınmayan bazı önlemlerin de çapraşıklara yol açtığını ifade ettiler.

Genetik olarak çocukta çene boyutuyla dişlerin genişlikleri arasında uyumsuzluk olması ya da çenelerin gelişmesini olumsuz yönde etkileyen solunum yolu problemlerinin dişlerde çapraşıklığıklara yol açtığını anlatan uzmanlar, "Çocuğunuzun burun yollarındaki solunumu engelleyen faktörler öncelikle üst çenenin daha sonrada alt çenenin normal büyümesini etkileyerek dişlerin düzgün sıralanmasına engel olurlar. Bu durumda mutlaka uzman bir dişhekiminin müdahalesi gerekir" diye konuştular.

Dişlerdeki çapraşıklığın bir diğer nedeninin de süt dişlerinin normal değişme zamanı gelmeden çekilmesi olduğuna dikkati çeken uzmanlar, şunları kaydetti:

"'Nasıl olsa yerine yenisi gelecek' düşüncesiyle tedavi edilebilir düzeydeki süt dişlerinin çekimi son derece hatalıdır. Çünkü bu dişler altlarından gelecek kalıcı dişlerin yerini koruyarak çapraşıklıkları önlerler. Bir süt dişi zamanından önce çekilirse yandaki dişler çekilen dişin boşluğına doğru kayar. Alttan gelecek kalıcı dişin süreceği yeri kapatır, kalıcı diş bulabildiği boşluktan sürmeye çalışır yada gömülü kalır. Her iki durumda da diş sisteminin dengesi bozulur ve çapraşıklıklar gözlenir. Süt dişlerini ara yüzlerinde görülen çürükler zamanında tedavi edilmezse yandaki dişler çürüyen, kayıp diş dokusu kadar boşluğa kayar. Çapraşıklıkların bir diğer nedeni de budur. İşte bu nedenlerden dolayı süt dişlerinde görülen çürüklerin tedavisi son derece önemlidir".

Dişlerin düzgün sıralanmasının sadece estetik açıdan önemli olmadığını anlatan uzmanlar, dişlerdeki çapraşıklıkların bu bölgelerin temizlenmesi güç olacağından çürüklere, dişeti hastalıklarına ve eklem ağrılarına neden olabileceğini belirttiler. Çapraşık dişlerin her yaşta değişik tedavi yöntemleriyle ortodontistler tarafından tedavi edilebildiğini söyleyen uzmanlar, "Ancak bu tür tedaviler oldukça pahalıdır. Bu nedenle çürüyen süt dişlerinin çekiminden çok tedavisi yoluna gitmek daha da önemlisi iyi bir ağız bakımıyla dişleri sağlıklı olarak ağızda tutmak en doğru yöntem olacaktır" şeklinde konuştular.
Read more »

9 Adımda Ağız Ve Diş Sağlığı

Plusdent Diş Kliniği’nden Diş Hekimi Mehmet Kazandı kişilerin farkında olmadan yaptıkları hatalardan kurtularak daha sağlıklı dişlere sahip olabileceklerini söylüyor ve bu hataları şöyle sıralıyor:
* Sürekli kahve molası:
Çoğunlukla ofis çalışanlarının sahip olduğu bütün gün kahve, çay vs içme ve atıştırma alışkanlığı, ağızda asit salgılayan bakterileri aktive ederek bu bakterilerin diş yüzeyinde yaşamasına ve dişleri çürütmesine neden olur. Plusdent Diş Kliniği’nden Diş Hekimi Mehmet Kazandı çay ve kahveyi şekersiz tüketilmesini ya da bu içeceklerin yerine süt ve süt ürünlerini tercih edilmesi gerektiğini ve yanında atıştırılan yiyeceklerden kaçınılması gerektiğini belirtiyor.
* Sigara kullanımı:

Sigara içmek ağız kuruluğundan, ağız kokusuna, dişlerin sararmasına ve hatta ağız kanserine kadar birçok hastalığa sebep olabilir. Sadece sağlıklı dişler için değil aynı zamanda sağlıklı bir yaşam için sigarayı bırakmak gerekir.
* Diş ipinin önemi:
Sadece diş fırçalamak dişlerin birbirine bakan diş ara yüzleri, kuron köprü ve implant restorasyonlarının altları ve ortodontik tedavisi gören kişilerin ağız temizliğinde tek başına yeterli değildir. Diş fırçasının ulaşamadığı diş araları diş ipi kullanılarak temizlenebilir. Diş ipi diş eti hastalıklarından korunmak için de ideal bir temizlik yöntemidir.
* Ağız sağlığının en önemli bakımı dişleri fırçalamaktır:
Dişler her yaşta, günde en az iki kez fırçalanmalıdır. Hekim tavsiyesiyle alınan diş fırçası 3 aylık periyotlarla yenilenmelidir. Yaygın olarak bilinenin aksine dişler fırçalanırken diş fırçası kuru olmalıdır, fırça ıslatılarak yapılan işlemde, fırça kılları yumuşadığı için temizlik tam olarak gerçekleşmemektedir. Ayrıca macunun içinde bulunan flor suyla temas ettiği zaman etkinliğini kaybeder.
* Yemek dışında tüketilen tatlı:
Birçok insan yemekten bir kaç saat sonra tatlı yemeği tercih eder. Ancak ana yemekten hemen sonra yenilen tatlı ana yemeğin bir parçasıdır ve çürümeye yol açan bakteriler hala çalışırken yenildiği için onları tekrar aktif hale getirmez, onun yerine aktivitelerini yemek saatleriyle sınırlandırmış olur. Bu nedenle tatlıların yemek öğünleri içerisinde tüketilmesi diş sağlığı için önemlidir.
* Su ihtiyacı:
Yemek yedikten sonra diş için yapılacak en iyi şey su veya süt içmektir. Yemekten sonra içilen bir bardak su, yemek parçalarını ağızdan uzaklaştırır ve ağızdaki asidik ortamı nötrler. Ayrıca süt içmek dişte kalsiyum oluşumuna neden olur.
* Çiğnenemeyen tatlılara dikkat:
Sakız, yapışkanlı tatlılar ve kuruyemiş ağzın içinde temizlenmesi zor alanlarda bakterilere ve hatta diş kırıklarına neden olabilir. Mümkün olduğunca bu tür gıdalardan uzak durmak gerekir.Bu yiyecekler yenildiği takdirde ise diş lerden arınıdırma işlemi büyük bir titizlikle yapılmalıdır.
* Meyve ve sebzelerden kaçmayın:
Meyve ve sebze yememenin ağız içerisinde kötü sonuçları vardır. Bilindiği gibi meyve ve sebzeler vitamin içerirler. Bunlar dişetleri için çok önemlidirler. Ayrıca sert meyve ve sebzelerin tüketimi dişlerde mekanik temizliğede neden olur.Örneğin elmanın ısırılarak tüketilmesi ön dişlerde mekanik temizliğe neden olur.
* Şekersiz sakızı tercih edin:
Eğer sakız çiğnemek gibi bir alışkanlığınız varsa şekersiz sakızları tercih etmelisiniz. Şekersiz sakız çiğnemek ağzın tükürük akışını hızlandırıp, ağzın temizlenmesine ve ağız içi asidin dengelenmesine yardımcı olur.

Plusdent Diş Kliniği’nden Diş Hekimi Mehmet Kazandı günlük hayatımızda sıkça düştüğümüz bu dokuz hataya dikkat ederek daha sağlıklı dişlere sahip olabileceğimizi söylüyor.
Read more »

Ağız Hijyeni Nasıl Sağlanır?

Diş çürüğü ve dişeti hastalıklarının en önemli sebebi, ağız hijyeninin ihmal edilmesiyle dişler ve dişeti üzerinde biriken bakteri topluluğu, bakteri plağıdır. Dişler, dişetleri, dil ve ağız mukozasında her zaman belirli bir oranda bakteri yaşar. Yeterli bakımın yapılmadığı zamanlarda bu bakterilerin sayıları artar ve hastalık yapıcı özellik kazanır Oysa bakteri plağı basit gereçler ve kolay yöntemlerle kolayca ağızdan uzaklaştırılabilir, diş çürüğü ve dişeti hastalığı önlenebilir.

Sema Hastanesi Dt. Mehmet Coşkun, ağız hijyenini sağlamanın en ideal yolunun diş fırçası olduğunu belirterek, “Düzgün saplı, 0,2 mm çaplı 10,3 mm uzunlukta sentetik kıllı, uçları yuvarlatılmış 3 sıra kıl demeti olan ve her demette 80–85 adet kıl olan bir fırça ideale yakındır. Çocuklar için daha ince kıl çapı olan ve daha kısa kıllı fırça tavsiye edilir. Fırça başıyla sapı arasındaki açı ise tüketicinin en rahat kullandığı model olarak tavsiye edilir. Elektrikli diş fırçaları ise özellikle el becerisi zayıf çocuk veya özürlülerde tavsiye edilmekle birlikte herkes kullanabilir. Ama kullanım esnasında normal fırça kullanımındaki basınç yerine sadece diş yüzeyine temas ettirilmelidir” dedi.

Diş fırçası ile dişlerin ara yüzeylerini temizlemenin pek mümkün olamadığını ifade eden Coşkun, diş aralarının diş ipiyle temizlenebildiğini kaydetti. Çoşkun, “Diş ipi iki diş arasına dikey yönde bir hareket ile indirilir. Diş yüzeyine yaslanan ip aşağı yukarı hareket ettirilir. Kesinlikle testere hareketi yapılmamalı ve alışkanlık oluşana kadar sabırlı davranılmalıdır. Ağızda yer alan köprü protezlerin altını temizlemek için ise özel olarak şekillendirilmiş diş ipleri vardır. Bunlar rahatlıkla köprü altlarına yerleştirilebilmekte ve temizlik yapılabilmektedir. Dişler arasında fazlaca boşluk mevcutsa bu bölgelerde kullanılmak üzere dizayn edilmiş küçük ara yüz fırçaları vardır. Ağız kokusunda etkili bazı bakterilerin özellikle dil üzerinde de yerleştiği tespit edildiğinden dişlerin fırçalaması bittikten sonra dil üzeride fırçalanmalıdır. Günümüzde dilin üzerini fırçalamak için de özel dil fırçaları üretilmiştir” diye konuştu.

Dişler fırçalanırken kullanılan diş macunlarının başlıca etkisi kozmetik, profilaktik ve tedavi edici olarak gruplandırılır. Diş macunlarının içerisinde %20–45 kadar aşındırıcı madde bulunur. Bu aşındırıcılar sayesinde besin artıklarının ve bakteri plağının kolay ve kısa zamanda uzaklaştırılması sağlanır. Ayrıca NaF, MFP, NHF, SnF ve KF gibi flour bileşikleri, diş macunlarının içine konarak florürün dişleri güçlendirici ve hassasiyet önleyici etkisinden faydalanılmaya çalışılır. Diş macunlarının içine konan bir diğer madde çeşidi ise triklosan, klorhexidin vb. gibi diş macununa plak önleyici ve çürük önleyici özellik kazandıran maddelerdir. Diş macunu fırçanın üzerine nohut tanesi büyüklüğünden daha fazla konmamalı ve diş fırçası kuru olmalıdır. Diş fırçasının kuru olmasını temin etmek için sabah ayrı akşam ayrı bir fırça kullanılabilir. Diş macunu bittikçe farklı marka bir diş macunu alınarak her macunun özelliğinden faydalanılabilir.

Dt. Mehmet Coşkun, “Diş fırçalama ve diş ipi kullanımına ek olarak günde bir iki defa ağız gargaraları da kullanılabilir. Genel kullanım için üretilen ağız gargaraları plak önleyici ve çürük önleyici olmak üzere iki çeşittir. Hangisinin kullanılması gerektiğine diş hekimi karar vermelidir. Ağız diş sağlığınız sizin elinizdedir. Bunu korumak için günde en az iki defa doğru bir biçimde diş fırçalamalıyız. Bu fırçalamanın biri mutlaka gece yatmadan önce olmalı ve fırçalamadan sonra hiç bir şey yenmemelidir. Fırçalama bütün dişlerin her yüzeyinde 10 dairesel veya süpürme hareketi yapacak şekilde olmalı, diş ipi kullanmalı ve her 6 ayda bir düzenli olarak diş hekimine kontrole gidilmelidir” şeklinde konuştu.
Read more »

Diş Apsesi teşhis ve tedavi

Bazı kişiler diş çürümesini ciddi bir sa lık sorunu olarak görmezler. Ancak, zamanında ve do ru şekilde müdahale edilmedi inde, daha çok sorun yaratan bir hastalı a yol açabilir. Çürüme, bakterinin, dişin özünü enfekte etmesine izin verir. Enfeksiyon köke ve çevre kemi e yayılır. Bu apse olarak bilinir. E er enfeksiyon kemi e ulaşırsa, diş kaybedilebilir. Enfekte diş kökü ve şişmiş doku a rıya neden olabilir. E er kök ölürse, a rı yok olacak, ancak yavaş yavaş da bitişik kemi e zarar verecektir. Enfeksiyonun bir bölümü olarak oluşan irin, çene boyunca bir kanalı aşındırabilir ve diş eti üzerinde bir şişme ya da içi irinle dolu bir deri lezyonuna yol açabilir.

Belirtiler

- Dişte sürekli ya da zonklama şeklinde a rı;


- çi nerken a rı;

- Boyunda şişmiş lenf dü ümleri

- Ateş ve genel kırıklık.

Teşhis

E er dişinizde sürekli ve zonklama tarzında bir a rı varsa, çi nerken a rı duyuyorsanız ya da sıcak ya da so uk yiyecek ve içeceklere karşı hassassanız apseli bir dişiniz olabilir. Hafif ateş, boyunda şişmiş lenf dü ümleri olabilir ve genel olarak kendinizi iyi hissetmezsiniz.

Sızlayan dişin yanındaki diş eti üzerinde oluşan şişme bir noktada patlayabilir ve patlarken a zınızda kötü tat ve koku bırakan yo un bir sıvı çıkarabilir. Aynı anda, a rı büyük bir olasılıkla geçecektir. E er bu semptomlardan herhangi birini yaşarsanız, derhal dişçinize başvurun. Dişçiniz dişinizi muayene eder ve ne yapılması gerekti ine karar verir.

Tedavi

Diş hekiminize gitmeden önce, aspirin ya da başka bir a rı giderici alarak apse a rısını geçirmeye çalışabilirsiniz. Yalnız, aspirini do rudan dişinizin ya da çevre dokunun üzerine uygulamayın. A zınızı saat başı ılık, tuzlu suyla çalkalamak yatıştırıcı olabilir ancak tedavi edici de ildir.

Geçmişte, apseli bir dişe yapılan tek tedavi, dişin çekilmesiydi Belirli koşullar altında diş çekimi yine de uygun olabilir. Ancak, günümüzde diş hekimleri genellikle apseli dişleri iyileştirmektedirler.

İlk adım olarak, dişçiniz büyük bir olasılıkla enfeksiyonu gidermek için bir antibiyotik tedavisi uygulayacak. böylece enfeksiyonun vücudunuzun di er bölümlerine yayılmasını önleyecektir. Rahatlamanız için ayrıca reçeteye a rı giderici ilaçlar yazabilir.

Dişinizi kurtarmak için diş hekiminiz, o bölgeyi uyuşturabilir ve daha sonra o dişin diş özü yuvasına bir delik açabilir. Bu basıncı azaltacaktır. Diş özü yuvası temizlenir, dezenfekte edilir ve hareket etmeyecek şekilde bir maddeyle doldurulur. Apseli diş temizlendikten sonra e er şişme devam ediyorsa, dişçiniz aktinomikoz adı verilen bir hastalık olup olmadı ını anlamak için özel bir kültür yapmayı isteyebilir.

Bir sonraki adımda diş hekimi diş içine geçici bir dolgu koyacaktır. Enfeksiyon temizlendikten sonra (genellikle birkaç hafta içinde), dişinize kalıcı dolgu yapılır.
Read more »

Nevüsler (Benler)

Tıpta “Nevüs”, halk arasında “Ben” adı ile anılan deri oluşumları, çok farklı görünümde ve yapıda olabilmekle beraber, genellikle kastedilen; yuvarlak veya oval deriden hafif kabarık 3-5 mm büyüklükte, siyah-kahverengi sertçe yapılardır. Bunlar; pigment üretici hücreye çok benzeyen özel hücrelerin deri içinde bir alanda yuvalanması sonucu gelişirler. Doğuştan itibaren var olabilecekleri gibi çoğu çocukluk döneminde, bir kısmı da sonraki bir zamanda ortaya çıkarlar. Benler 2 nedenle tıbbi açıdan önem taşırlar;

1- Bazı ben tiplerinin zamanla malignleşme (kötü huylu bir şekle dönme) riskine sahip olması,

2- Pigment üretici hücrelerden gelişen “Melanom” adındaki malign oluşumunun iyi huylu bir ben olarak algılanıp tedavisiz bırakılması.

Bu nedenle risk taşıyan benlerin özelliklerinin ve bir bende rastlanabilecek hangi değişimlerin önemli olduğunun bilinmesi gerekir;

· 0.5-1 cm’den büyük olması

· Sınırın girintili çıkıntılı asimetrik olması

· Rengin alacalı olması (yer yer siyah, kırmızı, kahverengi, beyaz)

· Ayak tabanı, el ayası ve parmak uçlarında yer alması

· Sayılan bu özellikleri taşıyan benlerin ailede de olması

· Geçmişte zaman zaman yanık yapacak şekilde yoğun güneşlenmelerin olması

Var olan bir benin;

· Neden yokken kanaması

· Üzerinde ülser gelişmesi

· Rengin hızla koyulaşması

· Rengin etrafa yayılması (veya etrafta beyazlanma olması)

· Kaşınma, acıma gibi belirtilerin olması

Günümüzde malign melanom için en etkin tedavi, olabildiğince erken teşhis edilip cerrahi olarak etraflıca çıkarılmasıdır. Başlangıçta ve sonra zaman zaman yayılma olasılığına karşı gerekli incelemeler yapılır. Bir bene cerrahi girişim uygulandığında malignleşebileceği veya yayılabileceği inanışı YANLIŞ ve maalesef yaygın bir inanıştır. Ben veya bene benzeyen oluşumlarla ilgili herhangi bir kuşkuda sağlık kuruluşuna başvurmak en doğru davranış olacaktır.
Read more »

Klamidya enfeksiyonu ve tedavisi

Klamidya enfeksiyonu ve tedavisiKlamidya enfeksiyonu chlamydia trachomatis adı verilen bir bakterinin sorumlu olduğu bir hastalıktır ve özellikle gelişmiş ülkelerde cinsel yolla bulaşabilen hastalıkların en sık görülenidir.

A.B.D.’de her yıl 4 milyon yeni klamidya vakası görülmektedir ve maalesef bu kadınların %40'ından fazlası hasta olduğunun farkında değildir. Çoğu zaman enfeksiyon herhangi bir belirti vermez ve başka bir nedenden dolayı doktor kontrolüne gidene kadar fark edilmez. Problemin erken dönemde fark edilebilmesi için yılda bir ya da tercihan 6 ayda bir doktor kontrolü ve tarama testlerinin yapılması şarttır. Bu özellikle genç kadınlarda ve birden fazla partneri olan 35 yaş üstü kadınlarda önemlidir.

Belirtileri
Genelde belirti vermemesine rağmen bazı kadınlarda hafif sarımsı akıntı, idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, vajinal bölgede yanma ve kaşınma, kızarıklık, şişlik, dış genital organlarda yaralar, ilişki esnasında ağrı ve anormal kanama gibi kalmidya enfeksiyonuna özgü olmayan nonspesifik tabir edilen belirtiler olur. Erkeklerde ise en sık bulgu penisden olan akıntı ve idrar yaparken olan yanmadır.

Tanı
Tanı hastanın öyküsü ve muayene esnasında alınan servikal doku örneğinin laboratuvarda incelenmesi ile konur. Bu masraflı bir teknik olmasına ve heryerde yapılamamasına rağmen en etkili teşhis yöntemidir.

Klamidyayı saptayacak ve tarama testi olarak kullanılabilecek idrar analiz teknikleri geliştirmek amacı ile çalışmalar sürdürülmektedir. Klamidya saptandığında kişinin son 1 hafta içinde ilişkide bulunduğu bireyler de taranmalıdır.

Tedavi edilmediği taktirde klamidya enfeksiyonununen ciddi sonucu infertilitedir.

Pek çok kadında pelvik iltihabi hastalığın etken faktörü klamidyadır ve vücuda girdikten uzun yıllar sonra bu tabloya neden olabilir. Klamidya enfeksiyonu karın boşluğu içerisinde yapışıklıklara neden olur ve uzun dönemde çocuk sahibi olmada güçlükler meydana gelebilir.Enfeksiyon varlığından habersiz olan gebe kadınları bekleyen en büyük tehlike ise erken doğum riski ve bundan çok daha önemlisi doğum esnasında mikroorganizmayı bebeğe bulaştırmaktır. Klamidya bebeklerde göz iltihaplarına neden olur. Trahom adı verilen bu hastalık körlükle dahi sonuçlanabilir. Ayrıca yenidoğanlardaki diğer bir tehlike de klamidya zaatürresidir. Bu nedenle gebe olan her kadında klamidya taraması iddeal olarak yapılmalıdır.

Önlem
Klamidya enfeksiyonundan korunmanın en etkili yolu diğer bütün cinsel yolla bulaşan hastalıklarda olduğu gibi (uzun süreli tek eşli bir ilişki yok ise) kondom kullanmaktır. Bunun dışında yıkanırken akan suyla yıkanmak yani duş yapmak, vajina içini su ile yıkamamak, sentetik iç çamaşır yerine pamuklu olanları tercih etmek, çok dar pantolon giymemek gibi basit kurallara dikkat etmek tüm vajinal enfeksiyonlardan korunmada olduğu gibi klamidyadan da korunmada etkilidir. En az yılda bir herhangi bir yakınma olmasa bile kontrole gitmek de genel sağlık açısından önemlidir.

Tedavi
Klamidyanın tedavisi antibiyotikler ile olur.Yapılan araştırmalar sonucu Amerikan Hastalık Kontrol ve Öneme Dairesi klamidya enfeksiyonları için standart protokoller önermiştir. Bu tedaviler ile klamidya herhangi bir zarar yaratmadan tedavi edilebilir. Klamidya ile gonore (bel soğuklu) genelde birarada bulunduğundan bu hastalıklardan bir teşhis edildiğinde diğerine yönelik tetkik ve tedaviler de mutlaka yapılmalıdır.
Read more »

AIDS hastalarına yeni umut

İspanya'da yapılan bir araştırma ile kandaki kolestrolü düşürmek için kullanılan bazı kalp ilaçlarının HIV virüsünün etkilerini yavaşlattığı tespit edildi.

BBC'de yayınlanan habere göre, İspanyol Bilim Araştırmaları Konseyi laboratuarlarında gerçekleştirilen deneylerde, HIV virüsü taşıyan 6 hastaya, bir ay boyunca, kandaki yüksek kolestrole bağlı kalp krizi riskini düşürmeye yardımcı olan 'statin' türü kalp ilaçları verildi.

Deney sonucunda, deneklerdeki HIV virüsü sayısının azaldığı görüldü. Ancak ilaçların alınmaması halinde virüsün yeniden çoğalmaya başladığı da tespit edildi.

Bulgular sonucunda uzmanlar, piyasada bol bulunan 'statin' türü ilaçların AIDS'le mücadele için ucuz bir silah olabileceği kanaatine vardı.
Read more »

Koma Tedavisi ve Tehlikeleri

Komadakileri bekleyen tehlikeler

Derin komada, nöro-vejatif büyük fonk­siyonlar (solunum, kan dolaşımı gibi) faali­yetlerini sürdürürler, ancak kusursuzluktan yoksun olarak.

Normal bir kişinin uyurken pozisyon de­ğiştirme yeteneği kaybolmuştur. Vücudun ağırlığı sürekli aynı dayanak noktalarına da­yanır. Bu nedenle de yatak yaralan meyda­na gelebilir.

Bu yaralar ilerde çok zor tedavi edilir ve enfeksiyonlara sebep olur. Hareketsiz kalan eklemler, kaslar ve sinirler de bu durumdan zarar görüp, ilerde tedavisi mümkün olmayan izler bırakabilir.
Savunma reflekslerinin eksikliği ise, ak­ciğer solunumunu aksatıp, öksürme refleksi­nin ortadan kalkması nedeniyle, akciğer en­feksiyonlarına yol açabilir. Bu da solunum ye­tersizliğini daha ciddi boyutlara ulaştırır.

Gözün saydam tabakası da hızla zarar görmeye başlayabilir, çünkü göz kapakları­nın açılıp kapanma refleksinin ortadan kalk­masıyla, nemlendiğinden, kurur.
Ayrıca böbrek kontrolünün kaybolması da idrar tutmasını engeller ve bu da böbrek iltihaplarına yol açabilir.


Koma Tedavisi ve Yapılması gereken

- Takma dişi çıkarın
- İçecek vermeyin

Koma çok derin olmasa bile, ağızdan bir şey vermeyin: Solunum yollarına kaç­ma tehlikesine karşı, ne su, ne de hap ve­rin...

-Yan emniyet yatışı

Elbette doktor gelinceye kadar, komalı ya da bayılmış kişinin solunum yol­larının tıkanmaması için yan vaziyette emniyete alınması şarttır. Hastaneye kal­dırılana dek, bu yan yatış pozisyonu sür­dürülmelidir. Ancak gelen doktorlar bo­ğaza tüp sokarsa, pozisyonu değiştirebilir.


Hastalanan kişinin takma dişleri he­men çıkarılmalıdır, çünkü hasta bilinçsiz halde iken damaktan ayrılıp, solunum yollarını tıkayabilir
Read more »

Koma Koma Hali Koma Nedir

Koma, Koma Hali

Koma Nedir?

Komaya da "bilincini kaybetme hali", aşırı davranış bozuklukları da denebilecek çırpın­ma halleri, ilkyardım gönüllülerine bir beyin sorunu ile karşı karşıya olduklarını anımsatmalıdır. Ancak, zamanında haber verilecek bir doktor, kesin teşhis koyabilir ve gereken yardımı sağlayabilir.

Koma, insanoğlunun uyanıklık, refleks ve tepki hallerini kaybetmesidir.
Komaya giren kişi, derin bir uykuya dal­mış gibidir. Fakat sarsılarak uyandırılması mümkün değildir. Çünkü "tepki göstere­mez", savunma reflekslerinden yoksundur. Ne oturabilir, ne ayakta durabilir. Başını da dik tutamaz, çünkü kas gücünü yitirmiştir.

Buna karşılık felç olmuş da sayılmaz, hat­ta bazı hareketler de yapabilir, ama bunlar eşgüdümden yoksundur.

Ancak komadaki kişinin solunumu ade­ta normaldir ve kan dolaşımı da nabızdan öl­çülebilir. Solunumun durması tehlikesiyle karşı karşıya kalsa da, solunum yeteneğini sürdürür.
Koma durumunu ancak bir doktor sap­tayabilir ve tedavisini sağlayabilir. Bazı hal­lerde, komaya giren kişi düzelip, iyileşir. Yavaş yavaş "uyanır", beyin fonksiyonları ye­rine gelir.

Doktoru doğru olarak uyarmak için, şu hususları bilmeniz gerekir:
Koma Geçirme

— Tepki göstermeyi sürdüren, ancak bunu belirgin şekilde eksik olarak yapan, hafif ko­madaki hastanın sesi çok yüksektir. Örneğin adını kulağına bağırın, buna homurdanarak veya ölçüsüz bir jestle yanıt verecektir. Ba­zen çırpınma halindedir.

— Derin komadaki kişi, kımıldamaz ve sese, acılı uyarılara dahi (yanağını sıkmak, çimdiklemek) yanıt vermez. Ayrıca solunum yolla­rı, tıkanmak tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Derin komadaki biri karşısında, acilen doktor çağırın. Doktor gelene kadar, basit önlemleri uygulayın
Read more »

Koma Tedavisi ve Tehlikeleri

Komadakileri bekleyen tehlikeler

Derin komada, nöro-vejatif büyük fonk­siyonlar (solunum, kan dolaşımı gibi) faali­yetlerini sürdürürler, ancak kusursuzluktan yoksun olarak.

Normal bir kişinin uyurken pozisyon de­ğiştirme yeteneği kaybolmuştur. Vücudun ağırlığı sürekli aynı dayanak noktalarına da­yanır. Bu nedenle de yatak yaralan meyda­na gelebilir.

Bu yaralar ilerde çok zor tedavi edilir ve enfeksiyonlara sebep olur. Hareketsiz kalan eklemler, kaslar ve sinirler de bu durumdan zarar görüp, ilerde tedavisi mümkün olmayan izler bırakabilir.
Savunma reflekslerinin eksikliği ise, ak­ciğer solunumunu aksatıp, öksürme refleksi­nin ortadan kalkması nedeniyle, akciğer en­feksiyonlarına yol açabilir. Bu da solunum ye­tersizliğini daha ciddi boyutlara ulaştırır.

Gözün saydam tabakası da hızla zarar görmeye başlayabilir, çünkü göz kapakları­nın açılıp kapanma refleksinin ortadan kalk­masıyla, nemlendiğinden, kurur.
Ayrıca böbrek kontrolünün kaybolması da idrar tutmasını engeller ve bu da böbrek iltihaplarına yol açabilir.

Koma Tedavisi ve Yapılması gereken

- Takma dişi çıkarın
- İçecek vermeyin

Koma çok derin olmasa bile, ağızdan bir şey vermeyin: Solunum yollarına kaç­ma tehlikesine karşı, ne su, ne de hap ve­rin...

-Yan emniyet yatışı

Elbette doktor gelinceye kadar, komalı ya da bayılmış kişinin solunum yol­larının tıkanmaması için yan vaziyette emniyete alınması şarttır. Hastaneye kal­dırılana dek, bu yan yatış pozisyonu sür­dürülmelidir. Ancak gelen doktorlar bo­ğaza tüp sokarsa, pozisyonu değiştirebilir.

Hastalanan kişinin takma dişleri he­men çıkarılmalıdır, çünkü hasta bilinçsiz halde iken damaktan ayrılıp, solunum yollarını tıkayabilir
Read more »

Kadın Prezervatifi


İnce poliüretan malzemeden yapılmış kadın prezervatifinin görünümü iki ucu esnek halkalardan oluşan çorap gibidir. Sondaki halka kılıfı tutar ve vajinanın arkasında yer alır; ön halka ise vajinanın dışında kalır. Kılıf tüm spermi toplar ve vajinaya girmesini önler.


Dış halka cinsel ilişki sırasında vajinanın içinde bulunur; penisin prezervatifin kenarlarına kaymamasına dikkat edilmelidir.


İlk kullanımı zor gelebilir; İlişki sonrası kalkmadan önce meninin sızma yapmasını önlemek için doğru çıkarılmalıdır.


Doğru ve düzenli kullanılan kadın prezervatifi HİV virüsünün ve en yaygın olan STD'lerin bulaşma riskini en aza indirir; reçetesiz alabilirsiniz.


Eğer sizin ya da partnerinizin latex'e alerjisi varsa, polüretan prezervatif bunun için iyi bir alternatiftir.Normal kullanımda bir yılda 100 kadından 21'i hamile kalmakta; hatasız kullanımda bir yılda 100 kadından 5'i hamile kalmaktadır.
Read more »

Geri Çekme Yöntemi

Halk arasında bu yöntem “çekilme, “dikkatli olma”, dışarı boşama” gibi pek çok isim verilmiştir. Cinsel ilişki sırasında, erkeğin cinsel organının boşalmadan (meninin gelmesi) önce vajenden çıkarılarak meninin vajen dışına boşaltılmasına dayanan bir yöntemdir. Başarı oranı %75’dir.

Bu yöntemi kullanırken sıklıkla yapılan hata, spermlerin yalnızca ejakulasyon sıvısında (yani meni sıvısında) bulunduğunun sanılmasıdır. Halbuki ejakülasyon öncesi dönemde penisten dışarı salınan az miktardaki şeffaf ve kaygan sıvıda da spermler az miktarda da olsa bulunmaktadırlar. Bazı durumlarda bu az sayıda spermler bile gebeliği başlatmak için yeterli olabilmektedir.

Gerçek bir birleşme olmaksızın da gebe kalmak mümkündür. Bu, oldukça düşük bir ihtimal olmasına karşın, özellikle vajinanın giriş kısmına yakın olan boşalmada, spermler ejakulasyon esnasında penisten belli bir hızla dışarı "fışkırma tarzı" atıldıklarından spermlerin bir kısmının vajinaya girmesi ve buradan genital kanalın içine doğru ilerleyerek gebeliği başlatması mümkündür.

Bu yöntemle korunan çiftlerin 1/3’ünde gebelik görüldüğü bildirilmiştir. Ayrıca, kadında ve erkekte psikolojik sorunlara yol açabilir.
Read more »

Diyafram Uygulaması

Diyafram rahim ağzını örten, kenarları sert, kauçuk bir araçtır ve vaginaya yerleştirildiğinde, bir daire şeklini alır ve serviksin 'girişini' kapatacak şekilde yerleştirilir.Servikal açıklığa uygulanan spermisit jel ya da krem ile birlikte kullanılır spermisit madde diyafram tarafından fiziksel olarak engellemeyen spermleri öldürür.

Servikal başlık şekil olarak diyaframa benzerdir, fakat biraz daha sivridir.

Serviksin girişi 'kapatıldığı' için, spermler geçemez. Her zaman birlikte kullanılması gereken spermisid jel, spermi öldürür, ya da hareketsiz kılar. Serviksiniz için uygun ebatta olup olmadığını anlamak için ilk kullanımda doktor veya hemşire tarafından yerleştirilmesinde fayda vardır. En erken olarak, cinsel ilişkiden 6 saat önce yerleştirilmeli ve en erken olarak, cinsel ilişkiden 6-8 saat sonra (en geç 24 saat sonra) çıkartılmalıdır. Koruyuculuk oranı % 85'dir.

Cinsel ilişkide bulunduğunuz her seferinde kullanılmalıdır, cinsel ilişki sırasında yerinden çıkabilir, yerine yerleştirmesi karmaşık gelebilir, her cinsel ilişkiden önce spermisidin yenilenmesi gerekmektedir, cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı koruyucu değildir, bazı kadınlar spermiside ve latekse karşı alerjiktirler.Bu sebeplerden dolayı pek tercih edilen bir yöntem değildir.



DİYAFRAM

İnce plastikten yapılmış, rahmin vajene açılan kısmına yani rahim ağzına yerleştirilen bir kapaktır. Spermlerin rahme geçişini engelleyerek gebelikten korur. Kadın, her cinsel ilişki öncesinde diyaframı kendi yerleştirir, cinsel ilişki sonrasında ise çıkarır.

Diyafram, hekimin muayenesi ve rahim ağzının ölçüsünün alınmasından sonra sipariş verilir ve her kadın için rahim ağzına uygun boyutta özel yapılır. Bu yöntemi kullanmaya başlamadan önce danışmanlık alınarak daha etkili yöntemler hakkında bilgi sahibi olunması kullanmak isteyen kişiye uygun bir yöntem olup olmadığına karar verilmesi için bir sağlık kuruluşuna (sağlık ocağı, ana çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri ve hastanelerde) başvurulması daha uygun olur.

Olumlu Yönleri

• Kadın kendi kendine uygulayabilir

• Cinsel yolla bulaşan hastalıkların bulaşmasını engeller

• Erkek Döl Hücrelerini Öldüren Tablet ve fitiller ile birlikte kullanıldığında, hem gebeliği önleme hem de cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların bulaşmasını engelleme etkisi artar.

Olumsuz Yönleri

• Diğer gebeliği önleyici modern yöntemler kadar etkili değildir.

• Cinsel ilişkiyi kesintiye uğratır.

• Cinsel ilişki sonrasında etkili olması için 6 saat daha rahim ağzında kalması gerekmektedir.

• Kadının doğum yapması, üreme organlarından ameliyat olması veya fazla kilo alması/vermesi gibi durumlar söz konusu ise tekrar rahim ağzının ölçüsü alınarak yeni bir diyafram yaptırılması gerekir.

• Kolay bulunmayabilir, pahalıdır.

Nasıl Kullanılır?

• Kadın, bir sağlık kuruluşuna başvurarak diyafram kullanmasını engelleyecek herhangi bir durumun olup olmadığı saptanır ve rahim ağzının ölçüsü alınır. Kadının rahim ağzına uygun boyutlarda bir diyafram yaptırılır.

• Doğru uygulama öğretilir ve ilk kez kadın, diyaframı, hekimin yanında rahim ağzına yerleştirir.

• Diyafram, cinsel ilişki sonrasında 6 saat vajenden çıkarılmamalıdır.

• Tekrarlayan cinsel ilişki (6 saat içinde) söz konusu ise, son cinsel ilişkiden sonra 6 saat beklenmelidir. Ancak, 24 saatten fazla rahim ağzında bırakılmamalıdır.

• Diyafram çıkarıldıktan sonra yıkanır, kurulanır ve özel saklama kabına yerleştirilir.

Kullanılmaması Gereken Durumlar

• Rahmi geriye dönük olan kadınlara,

• Mesanesi ve rahmi aşağı sarkmış kadınlara,

• Sık sık idrar yolu enfeksiyonu geçiren kadınlara uygun değildir.

• Erkekte veya kadında nadiren alerji görülebilir. Alerjide yanma, kızarıklık, kaşınma gibi belirtiler görülür.

Read more »

Deri Altı Kapsüller

Cilt altı kapsülleri

Cilt altı kapsülleri etkili, uzun süreli ve geri dönüşümlü bir doğum kontrol yöntemidir. Yapay hormon içeren yumuşak silikondan yapılmış altı ince ve esnek kapsül kadının üst kolunun iç kısmında derinin hemen altında küçük cerrahi bir girişimle yerleştirilir ve vücuda yavaş yavaş hormon salgılar. İçinde prefesteron hormonu ovülasyonu (yumurtlama) baskılayarak ve servikal mukusu, sperm geçişini engelleyecek biçimde kalınlaştırıp azaltarak gebeliği önler. En etkili doğum kontrol yöntemlerinden biridir . Karaciğer hastalığı damarda pıhtılaşması olanlarda meme kanserinde kullanılmaz.

Deri altı kapsülleri ( Norplant) doğal kadınlık hormonu olan progesteronun sentetik formunu içeren deri altına yerleştirildikten sonra yavaş salınan ilaçlardır. Kadının daha az kullandığı kolunun üst iç kısmın deri altına altı adet olarak yerleştirilirler.Gebelikten koruyuculuğu %98.8'dir.Uygulandıktan sonra beş yıl süre ile etkilidir. Emzirmeyi etkilemez. Emziren anneler de kullanabilir.

Kapsüller çıkarıldıktan sonra kadın normal adet görmeye başlar ve yeniden hamile kalabilir.Bazen deri altı kapsülleri çıkarıldıktan sonra doğurganlığın dönüşü gecikebilir.

Kanama düzensizliklerine neden olabilir. Bazı kullanıcılarda baş ağrısı, huzursuzluk, kilo artışı ve iyi huylu over kistleri görülebilir.

Gebelik veya gebelik şüphesi olanlar,aktif karaciğer hastalığı olanlar,tanı konmamış vajinal kanaması olan kadınlar,damar hastalıkları ,meme kanseri veya şüphesi olan kadınlara bu işlem uygulanmaz.

Deri altı kapsülleri kullanırken dikkat etmeniz gerekenler:

*Kolunuzda şiddetli ağrı varsa,
*Uygulama yerinde iltihap veya kanama oluyorsa,
*Kapsüllerden birinin yerinden dışarı atılması durumunda,
*Adet kanamanız şiddetlenirse,
*Şiddetli baş ağrınız olursa,
*Karın ve kasığınızda şiddetli ağrınız olursa,
*Göğsünüzde şiddetli ağrı ya da nefes darlığı olursa,
*İşlemden sonra sarılık gelişmişse,
*Uygulamadan itibaren düzenli adet gördükten sonra adet gecikmesinin olması hallerinde,
Mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurunuz.
Read more »

Feng Shui'ye Gore Cinsel Yasam

Feng Shui'ye inaniyorsaniz ozaman bu makalemizi okuyarak Feng Shui uygulayarak cinsel yaşamı renklendirmeyi de ogrenebilirsiniz.

Feng Shui’ye göre cinsel yaşamınızı renklendirin!

Evinizi nasıl dekore ettiğiniz ya da giydiğiniz elbisenin rengi, sandığınızdan çok daha önemli! Seks hayatınızı feng shui ile canlandırmanız bile mümkün... Elele dergisi bu konuyu nisan sayısında ele aldı.

Cinsel hayatınızın niteliğini pek çok şey birden belirliyor: Sürdüğünüz koku, renk, yediğiniz yemek, yaşadığınız mekan ve daha pek çok şey... İçlerinde belki de en önemlisi evinizin feng shui’ye göre dekorasyonu! Doğru enerji ve duyguları hissetmemizi sağlayan feng shui’nin değdiği yerde aşklar da farklı yaşanıyor.

Öncelikle aşkı, cinselliği evin neresinde yaşadığınız çok önemli. Akla ilk gelen yatak odasının evin neresinde olduğu ve nasıl dekore edildiğinin bile bir anlamı var aslında. Evinizin kapısını referans alırsanız, aşk köşenizi yaşam alanınızın en uzak sol köşesine kurmalısınız diyor feng shui uzmanları. Ayrıca kırık bir aşk hikayesinden çıktıysanız başka, uzun süredir yalnızsanız başka formülleri var...

Fobilerinizi bilin: Eğer genellikle ilişkiden korku duyan kişilerle beraber olduysanız, aşk köşenizi kırılabilir aksesuvar ve süslerden, sabit durmayan eşyalarınızdan kurtarın, temizleyin. Kırılmaz materyalden yapılmış iki çanak alın veya sağlam bir raf ya da masanın üstüne koyun. Vazo ve çanaklarınızı uyumlu eşinizle tanışana kadar boş bırakın. Onunla tanıştığınızda ise birbirlerine uyumlu çiçeklerle süsleyin.

Yalnız kurdu oynayın: Aşk köşenizi kontrol edin ve yalnızlık çeken her şeyden kurtulun. Romantizm özleminizin ve ihtiyacınızın sinyallerini aşk köşenize mutlu çift fotoğrafları koyarak verebilirsiniz. Tek duran bir sandalyenin sizi yalnız kılabileceği gibi, rahat iki kişilik bir koltuğun sizi nelere yakınlaştıracağını tahmin edebilirsiniz. Ama her şeyden önce yatağınızı her iki yanından da rahat giriş ve çıkışa izin verecek şekilde yerleştirmeye dikkat edin! Ne de olsa tek başınıza yattığınız günler yakında geçmişte kalacak.

Geometriden uzak durun: Eğer bir aşk kurbanıysanız ve şimdi bunun yeniden yaşanmasından korkuyorsanız, aşk köşenizin ve yatak odanızın üçgen şeklinde dizilmiş fotoğraflardan kurtulmasını sağlayın. Buna objeler de dahil. Süs olarak koyduğunuz değerli taşlar, piramitler... Sonra yatağınızı duvar karşısına koyun. Eğer diyagonal durması tek çare ise de yatakla duvar arasına bir çiçek yerleştirmenizi tavsiye ederiz. Her şeyden önce üçgenlerden ve özellikle üçgen yatak başlıklarından uzak durmalısınız.

Romantik objeleri tercih edin: Eğer işiniz nedeniyle aşk hayatınızı erteliyorsanız ve bundan yorulduysanız yatak odanızı ve aşk köşenizi şu eşyalardan kurtarıp, temizleyin: Herhangi bir egzersiz aleti, bilgisayar, çalışma masası ve dolu raflar... Bunların yerine ise romantik eşyalar; doldurulmuş puf yastıklar, yumuşak halılar, yakut ve ametist gibi şeyler koyabilirsiniz.

Favori renk, cinsel hayat konusunda ipuçları veriyor

Favori renginiz cinsel hayatınızın anahtarı gibi. Hatta giydiğiniz kıyafetlerden, arabanıza kadar seçtiğiniz tüm renkler seks hayatınızı ele veriyor. Bakalım sevdiğiniz renkler seks hayatınızda ne anlama geliyor...

SARI: Cinselliğe dair niyetleriniz biraz kompleksli ve duruma göre adapte edilebilir demektir.

YEŞİL: Nazik olmalarına rağmen tutkusuz!

SİYAH: Katılımcı ve kararlı!

KIRMIZI: Son derece kolay tahrik olmalarıyla birlikte sınır tanımayan, cömert partnerlerdir.

BEYAZ: Doğallık konusunda katı kuralcıdırlar, abartılardan kaçınırlar.

KAHVERENGİ: Doğru eş için bulunmaz bir hazinedirler.

GRİ: Kararsız insanların rengidir. Hiçbir şey hakkında heyecanlanamazlar, renkler hakkında bile!

MAVİ: Muhteşem bir partnerdir. Etkileyici ve partnerinin ihtiyaçlarına karşı duyarlı…
Read more »

Klitoris Estetigi ve Orgazm

Cinsel sağlık bilgileri makalemizde bu sefer bayanlari yakindan ilgilendiren bir konumuz var. Klitoris estetigi, mutlu bir cinsel yasam icin bir cok kadinin tercigi sizde bu konuyu merak ediyorsaniz bu estetik operasyonun tum ayrintilarini asagidaki makalemizde bulabilirsiniz.

Klitoris, kadın cinsel organının üstünde, küçük dudakların bittiği yerde yer alıyor. Ama şekli hiçbir kadında aynı değil. Bunun da doğum yapmış olmakla veya yaşla pek ilgisi yok. Aslında Klitorisle ilgili “normal” tanımı yapmak zor. Ancak bazı kadınlar görüntüsünden çeşitli nedenlerle hoşnut olmayarak Estetik plastik cerrahların yolunu tutuyor.

Estetik Plastik cerrahlar, sinir yönünden zengin Klitorise dolaylı müdahale ediyor. Ameliyat sırasında bölgedeki sinirleri yaralamamaya özen göstererek. Plastik cerrahlar yaptıkları bu ameliyatı, “çevre düzenlemesi”ne benzetiyor. Etrafındaki dokular yeniden yapılandırılıyor. Klitorisi halka gibi sarmış, her yönde örtmüş ve hatta bir kat üzerine gelen yani bazen bir şapka, külah gibi kapatan cilt parçaları oluyor. Bunlar klitorisi içerde tutuyor ve temasını bozuyor. Ameliyatta bu dokular elden geçiriliyor. Etrafındaki fazlalıklar alınıyor. Klitorisi bulunduğu yerde biraz daha belirgin hale getiren operasyon Klitorisin uyarılmasını kolaylaştırıyor. Dolayısıyla kadının orgazm olmasına da katkısı oluyor.

Bir başka grup kadın da Klitorisin büyüklüğünden şikayetçi. Örneğin mayonun altından çok belirgin gözüken, büyükçe klitorislerini küçültme isteğiyle cerraha gidiyorlar. Bu amaçla gelen kadınların da kilorisine doğrudan müdahale edilmiyor. Büyütme operasyonunun tam tersi yapılıyor. Klitoris, zarar verilmeden biraz daha derine çekiliyor. Daha doğru bir deyimle yandaki iç dudakların, klitorisi örtmesi sağlanıyor. Burada da Estetik cerrahların dikkat ettiği bir nokta var: Klitorisin gizlenirken uyarılma işlevi yok edilmiyor.

Klitoris ameliyatı, doktorun ve hastanın tercihine göre lokal veya genel anesteziyle yapılıyor. 20-30 dakika sürüyor ve yaklaşık 3-6 bin YTL’ye mal oluyor. Ameliyattan sonra hasta 7-10 günde normal yaşamına dönebiliyor.

Orgazmı kolaylaştırabilir ama mucize beklemeyin

Op. Dr. Tuğrul Turan (Estetik, Plastik ve Rekontrüktif Cerrahi Uzmanı): Son yıllarda bu operasyon talebinde artış var. Ancak bu cinsel sağlık icin cinsel organlarından hoşnut olmayan kadınların taleplerinde vajina daraltma, küçük (iç) ve büyük (dış) dudaklara yönelik operasyonlar ilk sırada yer alıyor. Hatta en sık küçük dudaklarını küçültmek için başvurduklarını söyleyebilirim. Aslına bakarsanız, klitorisim ortada değil, orgazm olamıyorum diyerek gelmiyor kadınlar. Bir şeylerin istedikleri gibi gitmediğini söylüyorlar. Gerçekten Klitorisi belirginleştiren operasyonlar klitoral uyarılmayı daha rahat ve kolay hale getirerek, orgazmı kolaylaştırabilir. Orgazma ulaşamama sorunu yaşayan çok sayıda kadın var. Ama bilinmeli ki bu ameliyattan sonra kadını mutluluktan öldürecek ya da çıldırtıcak bir sonuç alınacak demek mümkün değil. Orgazm, karmaşık bir mekanizmadır, sadece Klitorisle açıklanamaz. Bence, cinsel organ operasyonları kadınların cinsel sağlık yaşamlarının kalitesini artırıyor. Kadınlar partnerlerinin yanında daha rahat hareket ediyor.

Üç tür genital operasyon yapılıyor

* Mons pubis adını verdiğimiz, karnın en alt bölümündeki, tüylü bölgenin ve labia majora adını verdiğimiz büyük dudakların şişkin, büyük ve yağlı görünümünün düzeltilmesi. Mons pubis bölgesi yaşlanma, gebelik ve kilo alma gibi nedenlerle zamanla sarkıyor ve içinde biriken yağ nedeniyle kabarık bir görünüm alıyor. Pantolon, mayo ve iç çamaşırı giyerken kapladığı hacim nedeniyle rahatsızlık yaratıyor. Bu sorun ameliyatla gideriliyor.
* Labia minora adı verilen küçük dudakların aşırı büyük ve sarkık durumunun giderilmesi. Benzer şekilde küçük dudaklar da labia majora olarak da bilinen büyük dudakların arasından dışarı sarkıyor, kırışıyor ve rengi koyulaşıyor. Küçük dudaklardaki fazla sarkmalar hijyen problemleri, cinsel ilişki sırasında ağrıya, hatta travmaya bağlı enflamasyon ve enfeksiyona yola açabiliyor, mayo, iç çamaşırı ve pantolonlardan görünebilir olması nedeniyle rahatsız ediyor. Küçültülmesi mümkün.
* Vajinanın dışa açıldığı bölge daraltılıyor. Normal doğum veya yaşa bağlı gevşeyen, genişleyen vajinanın çapı daraltılıyor. Gevşeyen kaslar düzeltiliyor. Bu hem kadın hem de erkeğin cinsel ilişkiden aldığı hazzı artırıyor.
Read more »

14 Kasım 2013 Perşembe

Orgazm Olmanin Sirri

Boşalmayı takıntı haline getiren, cinsellik hakkında olumsuz duygular taşıyan, vücudunu beğenmeyen ve kontrolü kaybetme korkusu yaşayan kadınlar orgazm sorunu yaşayabilir. Gebe kalmaktan korkmak da zevk almayı engelleyen etkenler arasında yer alır.

Bu sorunu gidermek için kadınlarda orgazmın çoğunlukla direkt klitoris uyarısıyla oluştuğunu bilmeniz gerekir. Bunu sağlamak için eşinizle gerekli koşulları yaratmalısınız. Erojen bölgelerinizin eşiniz tarafından uzun süre uyarılması etkili sonuç verecektir. Orgazm olmayı beklenti haline getirmeden veya olmamayı göze alarak sevişmelisiniz. Sevişirken kendinizi ve eşinizi seyretmekten vazgeçmeli ve ön sevişme dönemini uzun tutmalısınız. Bu arada rahat olmalı ve dokunmanın verdiği hazza odaklamalısınız. Zamanla orgazm olmayı öğrenebilirsiniz.
Read more »

Kadinlarin Yataktaki Hatalari

Hep erkekler mi hatalı olacak, bayanların da kendilerini daha mutlu bir hayattan mahrum edecek çok kritik hataları olabiliyor. Bu hatalar yatakla ilgili olunca da evlilik ya da ilişkilerde zamanla iki mutsuz ve yabancı insan haline gelinebiliyor.

1. KUTSAL ANNE MASKESİNİN ARDINA GİZLENME
ÇÖZÜMÜ: Aseksüel anne kimliğinizi yatak odasının dışında bırakın. Annelik kuşkusuz dünyadaki en kutsal kimlik. Ama yüklendiğimiz bu kimliğin getirdiği aseksüeliteyi yatak odamızın dışında bırakmamız gerekiyor. Eşimiz için biz daha çocuklar doğmadan önce tanıyıp, sevdiği kadınız. O yüzden yatak odanıza girdiğiniz an sloganınız 'Annelik out, Marılyn Monroe kişiliğiniz ın' olmalı...Unutmayın mutlu ebeveynler, mutlu anne babalar yetiştirir.
2. YATAKTA ÖLÜ BALIK TAKLİDİ YAPMAK
ÇÖZÜMÜ:Ayıp şeyler yapmaktan utanmayın. Bunun anlamı tek cümlede özetli esasında. Yatakta ölü taklidi yapmayın. Canlı olun, bir çok yeniliğe açık olun.
3. FEMİNENLİĞİ UNUTMAK
ÇÖZÜMÜ: Kocanızla ya da erkek arkadaşınıza 'en yakın kız arkadaşınız' muamelesi yapmayın. Birçok kadının yaptığı en büyük hatalardan biri de ilişkisinde yol aldıktan sonra kendine ait kişisel herşeyi onunla paylaşmak istemesidir. Günlük hayatınızda kız arkadaşlarınızla paylaşabileceğiniz, ağda zamanınızın gelmesi, adet gününüzün yaklaşması gibi konuları onunla konuşmamaya özen gösterin. Traş bıçağına ortak olmayın, çünkü kadının feminenliğini koruması için biraz gizem iyidir. Bu konuda 1950 ve 60lar arasındaki Hollywood film karakterlerini taklit edebilirsiniz mesela. Eşiniz sizinle yatağa girerken kankasıyla yatağa girer gibi olmamalı. Size olan arzusunun devam etmesini istiyorsanız, mahremeyetinizi paylaşmayın.
4. EŞİN PORNO İZLEME İSTEĞİNİ YARGILAMAK
ÇÖZÜMÜ: Çok basit, yargılamayın... Bir çok kadın eşinin porno izlemekten hoşlandığını duymak bile istemez. Ancak size çok ahlaksız gibi gelen şey, onların büyürken erkek olma konusunda edindikleri kültürün bir parçası. Belki bunun biraz daha yumuşağı olan erotik filmleri beraber izlemek, yatak odası hayatınızı oldukça şenlendirecek. Ve eşinizin yargılanmaktan dolayı hissettiği aşağalanmayı da ortadan kaldırmış olursunuz.
5. İLİŞKİ SIRASINDA SUSKUN KALMAK
ÇÖZÜMÜ: Erkeklerin uyarılmak için duymaya ve görmeye ihtiyaçları vardır. Bunu ondan esirgemeyin. Hissettiğinizi daha çok hissedebilmek için dile dökmek, mutlu bir yatağın altın sırrı. Biraz edepsiz olmak size mutluluğun ve doyumun kapısını açıyorsa bunu deneyin deriz. Utanmayın, o bunu seviyor...
6. BEDEN HAKKINDA OLUMSUZ DÜŞÜNCELERE SAHİP OLMAK
ÇÖZÜMÜ: O sizi olduğunuz gibi beğendi ve sevdi, sizinde kendinizi sevmeniz ve beğenmeniz hayatınızı kurtaracak kadar önemli tutum. Kısa ya da uzunsunuz, şişman ya da çok zayıf farketmez, o sizinle olduğunuz gibi birlikte olmak istiyor. Kendinizi sevmeniz ve bedeninizle barışık olmanız, cinsel hayattan zevk almanızın ilk ve en önemli koşulu. Eşinizle açık ışıkta birlikte olun, evde iç çamaşırlarınızla dolaşın. İlk önce kendi bedeninizle flört edin...
7. BAŞKA KADINLARI AŞAĞILAMAK VE HAKARET ETMEK
ÇÖZÜMÜ: Gerçekten basit görünebilirler, ama eşiniz onu böyle beğeniyor. Beğenmeyi deneyebilirsiniz eğer çok zor geliyorsa en azından yorum yapmayı kesebilirsiniz. Başkaları yerine kendi ilişkinize odaklanın... Kadınlar dillerinden ne çok şey kaybediyorlar, ama ne demiş atasözü söz gümüşse sükut altındır. Bunu düstur edinin ve erkeğinizin ( evet, o sizin. Bunu aklınızdan çıkarmadığınızda esasında daha az hata yapacaksınız) etrafında dolaşan kadınlara karşı hafifmeşrep ve ucuz ve daha ötesini içeren nitelemeleri asla kullanmayın. Siz eşinizle olan ilişkinize odaklanın...
8. SEKSİ ARAÇ EDİNMEK
ÇÖZÜMÜ: İlişkiyi yönlendirmeyi ayaktayken deneyin, yatar pozisyonun uzun sürede sakıncaları ver. Adem babamızla Havva annemizin ilişkisini bilemiyoruz ancak bildiğimiz kadınların erkeklere kabul ettirmek istedikleri pek çok şey için yatağı arena gibi kullanmaları çooook eskilere dayanır. Söylüyoruz, Yatak ilişkideki hiçbir şeyin garantisi değildir. Daha fazla sevgi, gelecek garantisi ya da istediğiniz herhangi bir şeyi cinselliği kullanarak elde edemessiniz. Ettiğinizi sansanız bile uzun sürmez üstelik ilişkinin kalitesini bozar.
9. HASSASİYETE ÖZENSİZ DAVRANMAK
ÇÖZÜMÜ: Dişlerinizi kullanmayın. Erkekler sertlikten hoşlanabilir ama bu her pozisyon için geçerli değildir.
10. ONUN TEK BİR HASSAS BÖLGESİ VARMIŞ GİBİ DAVRANMAK
ÇÖZÜMÜ: Bu dünyada sonucu iyi olan herşey emek ister. Siz ön sevişme istiyorsanız eşinizde sizin, onun vücudunu tanımanızı isteyebilir. Erkeğe çok ödev yüklemek yerine sizde onun üzerinde çalışmayı öğrenmelisiniz. Erkeklerin vücudu tepeden tırnağa sinirlerden oluşuyor, her ne kadar belli bir kısmında yoğunlaşsa da onun da pek çok erojen bölgesi olabilir. Göğüs uçları bunlardan biridir mesela. Keşfe burdan başlayabilirsiniz.
Read more »

Orgazm Olmak Icin Estetik

Cinsel sağlık bilgileri makalelerimizin bu seferki konusu orgazm sorunu yasayanlari yakindan ilgilendiriyor orgazm olabilmek icin estetik ameliyatlar hakkinda bilgileri asagidaki makalemizde bulabilirsiniz

Erkek ve kadınlar için, mutlu bir cinsel hayat ve seks konusunda çeşitli Estetik ameliyatlar yer almaktadır.

Bu konumuzda cinsel Estetik ameliyatları ele aldık:

Erkeklerde eğri penislerin düzeltilmesi ve penis büyütme Estetik ameliyatları başı çekmektedir.

Penis büyütme operasyonu vücuttan alınan yağları penis derisinin altına enjekte ediliyor ve lokal anestezi altında yapılıyor. Bir operasyonda boydan iki-üç santim, enden ise bir-iki santim büyüme mümkün.

Penis eğriliklerinde ise aşağıya doğru, yukarı doğru ya da yanlara olmak üzere çeşitli tipleri mevcuttur.Bu sorun erkeklerde sıkıntıya yol acmakta ve cinsel ilişki pozisyonlarını Penis eğriliğin derecesine göre penisin şekli cinsel ilişkiyi zorlaştırabilir veya ilişkiye engel olabilir.

Tanı, ereksiyon halindeki penis’in görülmesi ile rahatlıkla konur. Doğuştan olan penis eğriliklerin ilaçla tedavisi olmamaktadır..
Bu hastalarda cerrahi operasyonla penis düzeltilebilir. Sonuç olumludur.

Kadınlarda ise vajina, klitoris ve vajina iç, dış dudaklarında çeşitli problemler olabilir. Bu tip sorunlar orgazm olamama cinsel ilişkiden haz alamama gibi sıkıntılarıda beraberinde getirmektedir.

Bayanlarda geçirilen doğumlar, enfeksiyonlar gibi fiziksel rahatsızlıklar sebebiyle kendi genital organlarından rahatsızlık duyabilirler.

Bu rahatsızlık seks sırasında tatminsizliğe sebep olabilir ve bu ameliyatları olmak isteyenler genellikle bu şekilde başvurmaktadır.

Bu durum en çok vajinal doğum yapmış kadınlarda doğum esnasında vajinal dokuların gerilmesine ve daha sonra asla normal halinde dönmemesine bağlı olarak ortaya çıkar.

Bu durumda da bir jinekoloji, üroloji ve psikoloji uzmanlarının konsültasyonu ile ameliyata karar verilmesi gerekir..

Bu ameliyatlarda başvuran kişilerde çeşitli muayene ve tetkikler sonucu operasyona gerek olup olmadığına karar veriliyor.

Ayrıca bayanlarda G-shot denilen yeni operasyon ile G-noktası na bir igne ile dolgu maddesi enjekte işlemi yapılarak kadınların cinsel ilişkiden daha cok zevk alması sağlanıyor.

Bu operasyon sonrasında da hastalar sonuçtan memnun olmaktam mutlu vecinsel sağlık acisindan rahat etmektedirler.
Read more »

Kadin ve Masturbasyon

Bu cinsel sağlık yazimiz kadinlari yakindan ilgilendiriyor, kadinlar ve masturbasyon hakkinda bilgiler veriyor ve gercekten ilginc istatistikleri bizlere sunuyor. Mesela yapilan arastirmalar sonucunda her 100 kadindan 80'inin mastürbasyon yaptığı ortaya cikmis, ayni arastirma sonucunda ise kadinlarin 20'li yaslarinda mastürbasyon yapmaya basladiklarini ve haftada bir defa yaptiklarini ortaya sermis.

Masturmasyon yapan kadinlara bunu ne icin yaptiklari soruldugunda (cinsel ilişki istegi vb.) kadinlari cevabi sasirtici olmus kadinlarin cogu bu sorunun cevabini fiziksel olarak rahatlamak ve iyi bir uyku uyumak icin masturbasyon yaptiklarini ifade etmisler.

Sonuca gore masturbasyon yapan kadinlar bedenlerini daha iyi taniyor ve boylece kendilerine guvenleri artiyor. Masturbasyon bedeni tanima ve bedenden zevk alma, cinsellik ile tecrube kazanma acisindan yararli da olabiliyor ancak tabiki bunu asiriya kacirmamak kaidesiyle.

Ayrica arastirma sonucuna gore duzenli olarak masturbasyon yapan bir kisinin (asiri olmamak sartiyla) seks yasamininda uzun omurlu surdugu yonunde.
Read more »

Çocuklarda Başağrıları

Başağrısı, çocukluk ve adolesan döneminde görülen önemli bir semptomdur. Olguların büyük bölümünde hiçbir neden saptanamamasına karşın, basit bir üst solunum yolu enfeksiyonunun ya da intrakranial kitle gibi ciddi bir hastalığın semptomu olabilmektedir. Bu nedenle tanının doğru konulması ve uygun tedavinin planlanması gerekmektedir.

Başağrısı, geniş serebral arterler ve venler boyunca, kafatasında periostumda, saçlı deri ve kaslarda, vasküler sinüs mukozasında, dura çevresindeki geniş venlerde, temporomandibuler eklem, diş, dişeti gibi ekstrakranial ve intrakranial yapılarda yeralan ağrıya duyarlı fibrillerin uyarılması sonucu meydana gelmektedir. Okul çağı çocuklarının % 7’si, adolesanların ise % 15’i başağrısından yakınmaktadırlar. Beş yaşındaki çocuklarda başağrısı prevalansı % 19.5 olmasına karşın bu oran 13 -15 yaş grubunda % 67.5’e yükselmektedir.

1. Migren başağrısı

1.1. Aurasız migren (Common migren)

1.2. Auralı migren

1.3. Komplike migren

1.3.1. Hemiplejik veya hemisensoryel migren

1.3.2. Basiller migren

1.3.3. Oftalmoplejik migren

1.4. Cluster başağrısı

2. Gerilim başağrısı

2.1. Episodik

2.2. Kronik

3. Sinüs başağısı

4 Kafa travmalarına bağlı başağrısı

5. İntrakranial kitleler

6. Benign intrakranial hipertansiyon

7. Epilepsi ile birlikte başağrısı

8. Meninks irritasyonuna bağlı başağrısı

1. Migren başağrısı:

Genellikle 7-10 yaş grubunda başlayan ağrı çocukların % 5’inde adolesanların ise % 17’sinde görülmektedir. Çocuklarda da erişkinlerde olduğu gibi migren başağrısının değişik tipleri vardır. Hastalarda migrenin tipine bağlı değişik semptomlar görülmektedir. Başağrılı çocukların ailelerinde migren öyküsünün alınması tanının kesinleştirilmesinde yardımcı olmaktadır. Klinik gözlemler migrenli çocukların % 70’inin ailesinde migren BA’sı olduğunu göstermiştir .

Ağrıyı tetikleyen faktörler arasında parlak ışık, gürültü, TV izlemek, fiziksel ve emosyonel stress, eksersiz, depresyon, kafa travması, mensin ilk günleri, çok uyumak veya aç kalmak, ortam değişikliği yanısıra kırmızı şarap, peynir, çikulata, fındık gibi yiyeceklerin tüketilmesi bulunmaktadır

1.1. Aurasız migren:

Migren başağrılı çocukların % 85’inde aurasız migren başağrısı görülmektedir.. Tek taraflı ya da bifrontal lokalizasyon gösteren pulsatil özellikteki ağrı başlangıçta hafifftir. İlerleyen dakikalarda şiddetlenir. 15-20 dak. içinde pik yapan ağrı 2-48 saat devam edebilmektedir. Rutin fiziksel aktivite, orta derecede veya şiddetli günlük aktiviteler, eksersiz ağrıyı provoke etmektedir. Ağrı sırasında bulantı ve/veya kusma, fotofobi, fonofobi ve osmofobi olmaktadır. Çocukların büyük kısmında ilk 30 dak. içinde kusma olmaktadır. Özellikle kız çocuklarda ağrıya dizzines de eşlik etmektedirr. Ağrı sırasında çocuklar karanlık odayı tercih ederler. Ataklar arasında tamamen normaldirler. En az beş atağın geçirilmesi tanı koydurucudur (9,10,11).

1.2. Auralı migren:

Aura döneminde serebral korteks ve/veya beyin sapı bulgularını içeren en az bir ya da daha fazla reversibl semptomlar tanımlanmaktadır. Dört dakikadan uzun süren aura döneminde en az bir aura semptomu görülür. Altmış dakikadan daha uzun süren aura semptomu tanımlanmamıştır. Aurayı izleyen başağrısı minumum 60 dak. devam eder. Auralı migren tanısının konabilmesi için en az iki atağın geçirilmesi gerekmektedir.

1.3. Komplike migren:

Bu tip ağrı sırasında fokal nörolojik defisit vardır. Üç tipi vardır.

1.3.I. Hemiplejik veya hemisensoryel migren:

Başağrısı sonrası birkaç saat ya da 24 saat devam eden tek taraflı güçsüzlük veya uyusukluk vardır. Kuvvet kaybı yüz, kol ve ayağa yayılmaktadır. Güçsüzlük sağ tarafa lokalizasyon gösterdiğinde birlikte konuşma bozukluğu da gelişebilmektedir. Hemiplejik migrenli olguların % 50-60’ında 19. Kromozomda defekt olduğu gösterilmiştir.

1.3.2. Baziller migren:

Ağrı baziller ve posterior serebral arterlerde vazokonstrüksiyon sonucu gelişir. Hastalar başın arka kısmında ağrı, çift görme, baş dönmesi, kulak çınlaması veya dengesizlikten yakınırlar.

1.3.3. Oftalmoplejik migren:

Aynı tarafta III. Kranial sinir parezisi ve reversibl monoküler körlük vardır..İlave olarak tek taraflı frontal bölgeye lokalize başağrısı tanımlanır. Bu tip migren başağrıları çocuklarda nadiren görülür.

1.3.4. Cluster başağrısı:

Bu tip başağrısı % 85 oranında erkeklerde görülmektedir. Demetler ya da gruplar halinde görülen saat alarmı şeklindeki ağrı hemen her gece aynı saatte başlar. Belirli periodlarla birkaç hafta veya ay devam eder. Oldukça şiddetli olan ağrının süresi bir veya iki saati geçmemektedir. Ağrı ile aynı tarafta burun akıntısı, gözde kızarıklık, enflemasyon vardır. Bu tip ağrı daha çok 12-18 yaş grubunda ve genç erişkinlerde görülür. Sigara ve alkolün atakları provoke ettiği bilinmektedir.

Migren başağrısı tanılı olguların nörolojik mayeneleri normaldir. Sadece komplikasyonlu migren olgularda atak sırasında kuvvet kaybı, üçüncü kranial sinir parezisi ve ataksi saptanabilir.

Tedavi:

Antihistaminikler, Narkotik ve nonnarkotik analjezikler, Sedatifler, Antiemetikler

Beta blokerler ve Trisiklik Antidepresanlardan yararlanılmaktadır.

2. Gerilim başağrısı:

Çocuklarda en sık görülen başağrısı tipidir. Emosyonel faktörler okul başarısızlığı stresi, aile içi tartışmalar ağrının en muhtemel nedenidir. Diffüz olan ağrı bazı zamanlar baş çevresinde band şeklide dağılım gösterir. Hiçbir zaman bulantı ve kusma ile birlikte değildir. Episodik ve kronik olmak üzere iki grupta incelenir (12).

2.1. Episodik gerilim başağrısı:

Günün herhangi bir saatinde başlar. Genellikle geçici stress, anksiyete, öfkelenme ve yorgunluk sonrası görülür. Daha çok şakaklarda lokalizasyon gösteren ağrı , tüm baş çevresine band şeklinde yayılım gösterebilir Hastalar boyun ve baş kaslarında gerilme, sıkışma, kasılma, basınç ve çekilme tanımlarlar.

2.2. Kronik gerilim başağrısı:

Hemen her gün veya ayda en az 15 kez tekrarlayan ağrı başta diffüz yayılım göstereceği gibi tepeye ya da başın bir tarafına lokalize olabilir. .Gün içinde fluktuasyonlar gösterir. Fotofobi, fonofobi, bulantı ve kusma gibi semptomlar tanımlanır. Stress ve yorgunluk sonrası görülmesine karşın fiziksel ve psikolojik problemler ile depresyon da gözardı edilemez. Kızlarda erkeklere nazaran daha fazla görülür.

Genç çocuklarda gerilim başağrısını migren başağrısından ayırdetmek oldukça güç olmaktadır. Ancak yinede her iki tip başağrısının kendine özgü karakteristik bulguları olmaktadır. Daha çok stress sonrası başlayan gerilim başağrısı şakaklara ve buyuna yayılmaktadır. Bulantı-kusma, karın ağrısı olmamaktadır. Orta şiddette olan ağrı 30 dakikadan birkaç güne kadar devam edebilmektedir. Migren başağrılı çocukların ailelerinde yüksek oranda başağrısı öyküsü alınmasına karşın gerilim başağrılı çocukların ailelerinde bu oran oldukça düşüktür. Sonuçta, gerilim başağrıları depresyon, anksiyete, üzüntü, yorgunluk ya da emosyonel bozukluklar sonrası görülmekte ancak yinede nedeni kesin olarak bilinememektedir. Hastaların muayeneleri normaldir. Tanı koydurucu laboratuvar. bulguları yoktur.

Tedavi:
Nonsteroid antienflematuarlar (İbufrofen, Diklofenac, Fenoprofen, Flurbiprofen, Ketoprofen, Naproksen), Nonsedatif trisiklik antidepresanler (Protiptilin, Desipramin), sedatif trisiklik antidepresanlar (Amitriptilin, Doxepin, Nortriptilin, Amitrimtilin), Seroronin reuptake inhibitörleri (Fluoksetin, Sertralin, Paroksetin)’den yararlanılmaktadır.

3. Sinüzite bağlı başağrısı:

Sinüzite bağlı gelişen başağrıları çocukların yaklaşık % 15inde görülmektedir. Hastalar sabahleyin ya da günün herhangi bir saatinde başlayan, pozisyonla değişiklik gösteren zonklayıcı nitelikte ağrıdan yakınırlar. Etmoidal ve frontal sinüzitte ağrı retroorbital lokalizasyon göstermektedir. Frontal ve maksiller bölgelerin palpasyonu ile hassasiyet görülür. Ağrıya eşlik eden ateş 10 güne kadar devam edebilmektedir. Direk X-Ray grafide tanıyı destekleyici görüntü saptanır. Tedavi, Antibiyotikler, analjezikler, nazal dekonjestanlar ile yapılmaktadır.

4. Kafa travması:

Hastalar travmadan hemen sonra kısa süreli ağrıdan yakınırlar ya da ağrı ile birlikte bulantı, kusma, letarji veya konvulsiyonlar görülmektedir. Çoklukla ağrı kapalı kafa travmalarından aylar sonra gelişebilmektedir. Travmaya bağlı kronik başağrılı olgularda ilk aylarda birlikte vertigo ve kişilik değişiklikleri olmaktadır. Travmanın şiddeti ve lokalizasyonuna bağlı olarak nörolojik bulgular saptanır. Tanıda CT ve MRI gibi radyolojik incelemeler yararlı olmaktadır. Ayrıca hastalarda davranış değişikliklerinin görülmesi, ajite veya depresif olmaları, uyku hali ve diğer nörolojik muayene bulguları tanıda yardımcı olmaktadır (15).

5. İntrakranial kitle (Tümör, Apse):

Beyin tümörleri benign ya da malign olsun çocuklarda başağrısının nadir görülen nedenlerinde bridir. Başağrısının intrakranialmi yoksa ekstrakranial nedenlerle mi geliştiğini ayıdetmek zor olmaktadır. Ancak hastalar kitleye bağlı gelişen ağrılarda belirli lokalizasyon gösterebilirler. Semptomlar tümörün tipine ve lokalizasyonuna bağlı özellikler gösterir. KİBAS durumunda ise ağrı yaygındır. Sabah uyandıklarında artar. Birlikte fışkırır tarzda kusma vardır. Muayenelerinde papil ödemi, 6. Kranial sinir parezisi, ataksi, spastisite veya sadece bilinç bozukluğu olabilir. Mutlaka CT veya MRI gibi radyolojik incelemeler yapılmalıdır.

6. Psödötümör serebri:

Hastalarda kafa içi basınç artması sonrası gelişen ağrı sabah ve bulantı ile artar. Ayrıca olaya diplopi, ataksi, spastisite gibi bulgular da eşlik eder. Tetrasiklinler, penisilin, gentamisin, steroidler, indometazin, tiroid hastalıkları, lityum karbonat bu hastalığa neden olmaktadır. Psödötümör serebriye bağlı başağrısı olan olgularda BOS basıncının yüksek bulunması tanı koydurucudur. CT’de ventriküllerde küçülme saptanır. Tedavide; Karbonikanhidraz inhibitörleri ve deksametazon kullanılır.

7. Epileptik başağrıları:

Migren ve epilepsi, her ikisi de genellikle nöbetler arasında nörolojik muayenenin normal olduğu, nöbetler sırasında ise geçici nörolojik fonksiyon bozukluğu ile karakterize, paroksismal bozukluktur. Migren BA (başağrısı) proflaksisinde antiepileptik ilaçlar kullanılmasına karşın her ikisinin de klinik fenomenleri ve patofizyolojileri farklıdır (16).

Başağrısının prodromal ve spesifik semptomları epilepsi kliniğinden farklı olmasına karşın bu iki paroksismal bozukluğun birlikte görüldüğü olgularda hangi başağrısı atağının epilepsi ekivalanı olduğunu ayırdetmek güç olmaktadır. Epileptik hastaların % 8-14’ünde migrenöz başağrılarıları görülmektedir. Bazı klinik gözlemler bu iki yaygın hastalığın koinsidental olarak birlikte bulunduklarını göstermiştir. Hastalarda başağrısı epileptik nöbetler başlamadan yıllar öncesinde var olabileceği gibi, epilepsi tanısı aldıktan sonra da başlayabilmektedir. Hasta epilepsi tanısı aldıktan sonra görülen ağrılar nöbet sırasında ya da postiktal dönemde veya nöbetten bağımsız olarak her hangi bir zamanda gerçekleşmektedir. Bu durum epilepsinin mi başağrısına yol açtığı ya a antiepileptik ilaçların mı başağrısına neden olduğu tartışmasını doğurmaktadır.. Antiepileptik ilaçların BA’sına yol açtıkları bilinmektedir. Ancak bu ilaçların spesifik olarak hangi tip BA’sına neden olduklarını belirten bir çalışma da yoktur. Kesin olarak bilinen nöbetin yarattığı stress faktörünün gerilim ve migren BA’sına neden olduğudur (4).

Bazı epileptik nöbetler migren aurası şeklinde başlamakta ve sonra jeneralize tonik klonik kasılmalar gerçekleşmektedir. Ya da nöbet sadece migren aurası şeklinde görülmektedir. Nöbetin geçirildiği iktal dönem birkaç dakikalık başağrısı ile geçebilmektedir.

Epilepsi hastalarında postiktal dönemde başağrılarının görüldüğü bilinmektedir. Jeneralize konvulsiyonlar sonrası görülen BA’ları metabolik değişiklikler ve serebral kan akımının artmasına sekonder gelişmektedir (17,18,19,20).

Migren ağrısı sırasında olguların % 22’sinde, gerilim BA’sı sırasında ise % 24’ünde EEG anormalliği saptanmaktadır. Genel olarak EEG’de delta hakimiyeti ve alfa azlığı dikkati çekmektedir. Anormallik % 2 olguda epileptiform ozellik göstermektedir. Lokalizasyon daha çok oksipital orijinli olmaktadır (21).

8. Menenjit (Meninks irritasyonu):

Menenjit meninksleri ve membranları etkilemektedir. Meninks irritasyonuna neden olan enfeksiyonlar veya serebrovasküler hastalıklar akut başlangıçlı siddetli başağrılarına neden olmaktadır.

9. Çocuklarda başağrılarının diğer nedenleri.

Hipertansiyon

Ateş

Boğaz ağrısı

Hpoglisemi

Viral enfeksiyonlar (sinüsler, idrar yolları, akciğer)

Allerjenler (tyramin, dopamin, pheniletamin, monosodyum glutamat)

Kulak ağrısı

Diş problemleri

Depresyon

1. Akut jeneralize
2. Akut lokalize

Sistemik enfeksiyonlarSinüzit

SSS enfeksiyonlarıOtitis

ToksinlerOküler anormallikler

PostiktalDiş hastalıkları

Elektrolit imbalansıTravma

HipertansiyonOksipital nevralji

Hipoglisemi

LP sonrası

Travma

SVH

Kollajen doku hastalıkları

3. Akut rekürren
4. Kronik progresif

MigrenBeyin tümörü

Komplike migrenPsödötümör serebri

Migren varyantlarıBeyin apsesi

ClusterSubdural hematom

Epileptik nöbetHidrosefali

5. Kronik nonprogresif

Kas kontraksiyonu

Konversiyon

Depresyon

1. Akut başlangıçlı jeneralize başağrıları:

Başağrıları güçlükle tanınmaktadırlar. Eğer ağrı ile birlikte nörolojik semptom ve bulgular varsa altta yatan organik neden mutlaka araştırılmalıdır. Acil kliniklere BA'sı ile baş vuran adolesan ve erişkinlerin % 2-6’sı bu tip ağrıdan yakınırlar. Şiddetli ve pulsatil nitelikteki ağrı birkaç dakikadan birkaç saate kadar devam edebilir. Tedavide nonsteroid antienflematuarlar yeterli olmaktadır (22).

2. Akut başlangıçlı lokalize başağrıları:

Sinüzit, otitis media, astigmatizm, diş ağrılar, kafa travmaları, oksipital nevraljiler bu tip ağrılara neden olurlar. Hastaların nörolojik muayeneleri normaldir. Başağrısının tadavisi nedene yönelik ve semptomatik olmaktadır.

3. Akut başlangıçlı ve tekrarlayıcı başağrıları:

Migren başağrısı en sık görülen ağrı tipidir. Epizodik, periodik ve paroksismal özellikteki ataklar bulantı ve kusma ile birliktedir. Küme başağrısı ise daha nadir görülür. Tek taraflı ve göz arkasında lokalizasyon gösteren ağrı yüzde kızarıklık ve burun akıntısı ile birliktedir. Tedavi zor olmasına karşın hastalar metiserjid melaz, steroidler ve lityum karbonattan yararlanırlar.

4. Kronik ilerleyici başağrıları:

Kafaiçi basıncı artmasına bağlı gelişen BA’sı ilerleyici özelliktedir. Hidrosefali, beyin tümörü, beyin apsesi, psödötümör serebri ve kronik subdural hematom en sık nedenler arasındadır. KİBA’sı ile birlikte bulantı, kusma gibi semptomlar, kuvvet kaybı, ataksi, kişilik değişiklikleri, letarji ve görme bozuklukları şeklinde fokal nörolojik bulgular tesbit edilir. Ancak nörolojik muayenede anlamlı nöropatolojik bulgu saptanamayabilir. CT ve BOS incelemeleri en önemli tanı yöntemleridir. Olguların en kısa zamanda tanıları konmalı ve tedavileri planlanmalıdır.

5. Kronik ilerleyici olmayan başağrıları:

Başağrısı, emosyonel ve organik faktörlerle presipite edilir. Bu tip başağrıları 10-12 yaş altında nadiren görülmesine karşın sıklıkla adolesan döneminde kas kontraksiyon ve gerilim başağrıları şeklinde görülürler. Organik olmayan bu tip ağrılar migren ile birlikte görüldüklerinde mikst tipe başağrısı sendromunu oluştururlar. Fizik ve nörolojik muayeneleri norl olan olguların radyolojik incelemelerinde de anlamlı bulgu saptanamaz. Okul başarısının düşmesi, uyku bozukluğu, agresif davranışlar sonrası gelişen depresyon en önemli nedenidir. Ağrı 8 haftadan daha uzun devam edbilir. Olgular amitriptilin tedavisine iyi yanıt verirler
Read more »

Akapunktur

Klasik Çin tıbbında insan yaşayan evrenin bir parçası olarak kabul edilir ve herşeyin içinde varolan evrensel gücün insanın da içinde bulunduğuna inanılır. �Chi� adı verilen bu enerji insan vücudunda �meridyen� denilen kanallarda dolaşır. Akupunktur yöntemi ile bu kanallarda meydana gelen enerji dolaşım engelini ortadan kaldırarak dengeyi sağlamak ve bu şekilde hastalığı önlemek amaçlanır.

İnsan vücudunun kendi kendini onarım gücü çok yüksektir. Vücudumuzda bu gücü harekete geçiren belli uyarı noktaları vardır ki, bunlara �akupunktur noktaları� denir. Bu noktalar uyarılarak vücudumuzdaki enerji dolaşımı normale döndürülür ve hastalık hali ortadan kaldırılır. Böylece organizma ilaç tedavisine gerek kalmadan, kendi olanaklarıyla hastalığın ortadan kalkmasını sağlar. Hastalığın belirtilerine değil, nedenine yönelik bir tedavi metodudur.

Hipokrat, canlıların kendi kendilerine iyi olma kudretlerinden ve iç hekimden bahseder. Paracelcus, �Hiçbir hayat sadece dış hekimin çabalarıyla varolamaz; dış hekim, iç hekime yardımcı olabilir.� der.

Akupunktur organizmanın kendi kendini tedavi ettiği bir metottur ve en önemli özelliği yan etkisinin olmamasıdır. Bu tedavi metodunu üç ana başlık altında toplayabiliriz:

Çeşitli hastalıkların tedavisi
Analjezi-anestezi
Alışkanlık tedavisi
Özellikle Uzakdoğu ülkelerinde kullanılan ilaçsız tedavi yöntemi akupunktur, Türkiye�de de hızla yaygınlaşmaktadır. Üniversitelerde ders olarak okutulan akupunktur, alternatif tıp olarak değerlendirilmemelidir; binlerce yıllık geçmişiyle akupunktur tıbbın kendisidir.


AKUPUNKTURUN FELSEFESİ


Batı düşüncesi olayları sebep-sonuç ilişkisi içinde değerlendirir. Çin düşüncesine göre ise, çeşitli olgular bir bütünlüğün parçasıdır ve birbirleriyle ilişki içindedir.

Düşünce temelindeki bu farklılıklar, tıbbi uygulamada da kendini gösterir. Batı tıbbı analitiktir; derin nedensel bağlantılara girer, ayrıntılı sınıflamalar yapar. Çin tıbbında ise, semptomlar ve bulgular hep birlikte değerlendirilerek toparlanır ve bir bütüne varılmaya çalışılır. Çin tıbbına göre hastalık belirli bir zamanda, belirli bir kişide ortaya çıkan bir olgudur. Hastalık değil, hasta ön planda değerlendirilir. Buna göre, Tradisyonel Çin Tıbbı�nda mental (zihinsel), emosyonel (duygusal) ve fiziksel bulgular birlikte ele alınır.

Vücutta Yin ve Yang adı verilen birbirine zıt, ancak uyum içinde iki eneji vardır. Bunu gösteren ambleme Taiji (Büyük İkilem) denir. Siyah Yin�i, beyaz Yang�ı simgeler. Ancak, Yin�in içinde Yang, Yang�ın içinde de Yin vardır. Yin ve Yang�ın dengelenmesi normalliğe, dengenin bozulması anormalliğe yol açar. Dengesiz Yin ve Yang, denge arayışı içerisinde sürekli kendilerini değiştirirler. Bu dengenin sağlanması için doktor iğneler ile, ilgili akupunktur noktalarını uyararak hastayı tedavi eder.


AKUPUNKTURUN TARİHÇESİ


Çin�de iğne ve ısı anlamına gelen �Chen-chin� ile adlandırılan bu tedavi yöntemi, Batı�da akus (iğne) ve punctura (batırmak) sözcükleri birleştirilerek, �akupunktur� olarak adlandırılmıştır.

Tradisyonel Çin Tıbbı (TCM), yaklaşık 3000 yıllık bir süre içerisinde gelişmiştir. II. Shang Hanedanı dönemine ait arkeolojik kazılarda tıbbi konuların anlatıldığı taşlar ve akupunktur iğneleri bulunmuştur. Noktaların yerleşimini gösteren şemalar ilk olarak İ.S. 317-581 yılları arasında çizilmiştir. Avrupa�da ise akupunktur ile ilgili ilk kitapların yazılması 1600�lü yıllara rastlar.

1972�de ABD Başkanı Richard Nixon beraberindeki büyük bir heyet ile Çin�e resmi bir ziyaret yapmıştır. Bu ziyaret programı içinde Çinli doktorlar Amerikalı heyete �akupunktur anestezisi altında yapılan cerrahi bir operasyon� izletmişlerdir. Bu olaydan sonra, akupunkturun Batı�da popülaritesi artmış; uygulanması ve incelenmesi bütün dünyada yaygınlık kazanmıştır.

UYARI NOKTALARI VE UYGULAMA


Uyarı noktaları
İnsan vücudunun kendi kendini onarım gücü çok yüksektir ve bu gücü harekete geçiren belli uyarı noktaları vardır. İnsan vücudunda bin kadar uyarı noktası vardır ve bu noktalardan 650-700 tanesi kullanılır. Her hastalık için ayrı program ve ayrı noktalar bulunmaktadır. Önemli olan doğru bir teşhisle, hangi noktaya nasıl bir uyarı yapılacağıdır (lazer, iğne ya da hangi iğne); bu çok iyi bilinmelidir. Akupunktur tedavisinde sırt, boyun, el, kulak ve vücudun diğer bölümleri kullanılır. Birçok hastalığa ilişkin en çok uyarı noktasının bulunduğu uzuvlar ise eller ve kulaklardır.
İnsan vücudundaki belirli akupunktur noktalarına iğneler sayesinde yapılan uyarılarla organizmanın hemen her yerine ulaşabilecek haberler iletilmektedir. Bu iletişim, akupunktur noktasını oluşturan hücrelerden lokal hücresel uyarıların sinir terminallerine ve son olarak da beyne ulaşır. Beyin de bu uyaranı gerekli organlara ulaştırır ve ilgili organ ve uzuvlardaki enerji dengesi düzelir. Dolayısıyla hastalık da ortadan kalkmış olur.

Lazerle akupunktur
Lazer bir ışıktır. Bildiğimiz, kullandığımız ışığın konsantre edilmiş hali olduğu söylenebilir. Bazı hastalıkların tedavisinde ya da kimi zaman hastanın tercihi doğrultusunda iğne yerine lazer kullanılmakta, iğne batırılarak uyarı yapılacak noktaya lazerle uyarı verilmektedir. Özellikle ameliyatlar ve kazalar sonrası kalan izlere karşı lazerle akupunktur son derece etkili sonuçlar vermektedir. Ayrıca, çocukların tedavisinde iğneye alternatif olmaktadır.

Nasıl iğne?
Eskiden Çinliler sivri taş parçaları kullanmaktaydı. Bangkok�ta ise bu amaçla bambu kamışının kullanıldığı biliniyor. Akupunktur yöntemi ile tedavide önceleri altın kullanılmıştır. Altının elektirik potansiyel farkını alışı ve düzeltişi çok önemlidir. Bu yüzden altınla tedavi uygulanan hasta çok daha kolay ve çabuk iyileşme göstermektedir. Ancak bütün bu olumlu özelliklerine karşın altının oldukça pahalı ve yumuşak bir madde olması dolayısıyla akupunktur sırasında vücuda uygulanması, gereken noktalara batırılması zor olmaktadır. Buna bir çözüm yolu bulmak amacıyla, altını iğne haline getirirken içine bazı metaller konmuştur. Altının pozitif bir etkisi vardır. Gümüş de çok iyi bir akupunktur iğnesi olmasına rağmen, biraz negatifliğe yönelik bir özellik göstermektedir. Günümüzde ise, dünyada altın ya da gümüş iğne kullanılmamaktadır. Elektriği altın kadar iyi ileten standart bir çeliğin üretilmesi ile bütün dünyada bu yeni metal kullanılmaya başlanmıştır.
AKUPUNKTURDA KULAĞIN ÖNEMİ


Kulakta bedenin hemen hemen her uzvuyla ilgili bir akupunktur noktası bulmaktadır. Örneğin, insanın bağırsağı, kalbi, karaciğeri ile ilgili noktalar kulağında mevcuttur. Bu yüzden akupunktur tedavisinde vücutla beraber veya tek başına kulaktaki noktalar kullanılmaktadır. Öte yandan kulağın bu özelliği, hastalığın belirlenmesine, deteksiyona yardımcı olmaktadır.


AKUPUNKTUR VE ZAYIFLAMA


Şişmanlık
Şişmanlık Nedir?
Dünyada şişmanlık
Neden kilo almak/vermek istediğimizde zorlanırız?
Vücut-Kitle indeksi nedir?
Akupunktur ve Zayıflama
Akupunkturla neden daha kolay ve kalıcı zayıflanır?

Şişmanlık (Obezite)
Şişmanlık, vücutta yağ dokusunun normalden fazla olmasıyla karakterize bir hastalıktır.

Şişman bir kişi ayrıntılı tetkiklerden geçirildiğinde, bazen hiçbir anormalliğe rastlanmayabilir. Bazen fiziksel olarak da bir belirti yoktur. Ancak, diğer yandan tip II şeker hastalığı tanısı konmuş hastaların % 60�ı şişmandır. Yine, vücuttaki yağ dokusunun artması ile, hormonal-metabolik hastalıkların ve kalp-damar hastalıklarının ortaya çıkması ya da ağırlaşması arasında doğrudan bir ilişki olduğu bilinmektedir.

Pekiyi, öyleyse neden gereğinden fazla besin tüketiriz? Şişmanladığımızı göre göre neden buna devam ederiz? Bu soruların yanıtları araştırılmış ve obez kişilerin yemek yeme konusunda daha çabuk uyarıldıkları, damak tatlarının daha gelişmiş olduğu, daha geç doydukları ve yemek yeme işinin günlük yaşamları içinde kafalarını daha fazla meşgul ettiği gözlenmiştir.

Genetik, metabolik, hormonal ve sinirsel birçok karmaşık sistem şişmanlığın oluşmasında rol oynar. Aile yapısı, beslenme alışkanlıkları, yaşam tarzı, psikolojik sorunlar bu karmaşık sistemin herhangi bir basamağında etkili olarak şişmanlığa giden yolu açar.

Obezite bir hastalık olduğu için, bir diyet uygulayıverip bırakmakla ortadan kaldırılamaz. Yeni beslenme alışkanlıkları ve yeni bir yaşam şekli gerektirir. Obezitenin de, şeker hastalığı ya da yüksek tansiyon gibi, yaşam boyu takip edilmesi gerekir.


Şişmanlık sıklığı dünyada gittikçe artmaktadır. Ortalama sıklık % 25 olarak verilmektedir; bu yüzdeye şişman olmayıp ideal kilosunun üzerinde olanlar da katılınca oran % 50�ye ulaşmaktadır.

Obezite sıklığının artmasının nedenleri:
- Sosyo-kültürel faktörler,
- Biyolojik faktörler,
- Davranışsal faktörler,
- Gıda çeşit ve alımının artması ve kolaylaşması,
- Alkol tüketiminin artması,
- Teknolojinin ilerlemesi ile günlük eneji tüketiminin azalması,
- Özellikle çocukluk çağında bilgisayar ve televizyon karşısında geçerilen zamanın artması ile yağlı ve katkılı yiyecek tüketiminin artması.


Yenilen besinler, vücudumuzda metabolik olaylar sonucunda yakılır ve bu yanmadan elde edilen ısı ve eneji, hayatsal fonksiyonların işlemesi için kullanılır. Metabolizma hızını, vücut kendisi ayarlar; Yani vücut az ya da çok enerji harcayabilme yeteneğine sahiptir. Ancak, harcanacak eneji miktarı vücudun alışık olduğu kilosunu korumaya yönelik olarak ayarlanmıştır. Bu nedenle kilo vermek amacıyla az kalori alındığında, metabolizma hızı düşer ve bünye kilo kaybetmemek için kendini korumaya çalışır. Vücudumuz, kendi alışık olduğu kilosunu koruma çabasındadır.
Diyet yapan birçok kişi çok az yedikleri halde, çok yavaş zayıfladıklarından yakınırlar ve çoğu zaman da sabredemeyerek diyete son verirler. Bundan sonra da eskisi gibi yemeye başlayınca, verilen kilolar çok daha hızlı bir şekilde geri alınır ve eski kiloya ulaşılınca kilo artışı durur.

Bunun benzeri bir durum kilo almak isteyenlerde de görülür; günlük gıda miktarlarının iki veya üç katını yeseler bile çok az kilo alabilirler.
Vücudun kilo vermeye gösterdiği bu direnç, insanoğlunun binlerce yıllık geçmişinde yaşadığı doğal afetler, savaşlar, hastalıklar nedeniyle aç kalmaktan ortaya çıkmıştır. Ne yazık ki, 20. yüzyılın sonunda bile dünyada açlık çeken bölgeler vardır.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:
Kilo vermek için çok aceleci olmamak gerekir. Haftada 15 kg. verdiren mucize diyetler son derece sakıncalıdır ve bu derece hassas çalışan bir metabolizmayı bozmaktan başka işe yaramaz. Günlük 1000 kalori altındaki diyetler kalp kasında hasarlara neden olacak ölümlere yol açabilir. Haftada 0.5-1 kg. vermeyi sağlayan diyetler güvenli olduğu kadar, kalıcı sonuçlar da sağlar. Daha hızlı kilo vermek isteyenler, bunu biraz egzersiz yaparak gerçekleştirebilirler.


Pratikte şişmanlığın ölçümü için kullanılan çok basit iki yöntem vardır:

1. BMI (Beden Kitle İndeksi) = Vücut ağırlığı (kg.) / boy² (m²)

<19 data-blogger-escaped-br="">zayıf

19-25
normal

25-30
fazla kilolu

30-40
şişman (obez)

>40
çok şişman (morbid obez)

2. Bel çevresi ölçümü: Erkeklerde 102 cm., kadınlarda 88 cm. üzeri riskli görülmektedir.

Beden kitle indeksi ve bel çevresi ölçümü arttıkça, ortaya çıkacak tıbbi sorunların en önemlileri şunlardır:
- Kalp-damar hastalıkları
- Tip II şeker hastalığı
- Hipertansiyon
- Safra taşları oluşumu
- Karaciğer yağlanması
- Uyku ve solunum problemleri
- Eklemlerde dejeneratif değişiklikler; özellikle bel, diz, kalça gibi vücut yükünü taşıyan eklemlerde kireçlenme.


Akupunktur ve Zayıflama
Bilindiği gibi akupunktur alışkanlık tedavilerinde kullanılır. Kilo verme de beslenme alışkanlıklarının ve yaşam tarzının değiştirilmesi ile mümkün olduğuna göre, bu yeni alışkanlıkların edinilmesi sırasında, akupunktur hastaya çok büyük kolaylıklar sağlar.

İştahı düzenler ve yemeklere saldırma güdüsünü ortadan kaldırır.
Mide asiditesi kontrol altına alınarak, mide kazınması, yanması gibi sorunlar engellenir.
Düşük kalorili beslenmeden dolayı yaşanabilecek halsizlik önlenir.
Metabolizma hızını düzenler. Akupunkturla tedavi gören hasta, kendi kendine yaptığı diyetlerden daha kolay kilo vermeyi başarır.
Akupunktur tedavisi sırasında, vücutta serotonin ve endorfin seviyeleri artmaktadır. Bu hormonlar diyet yapan kişiye huzur verir, sedasyon sağlar. Böylece diyet yapan kişi, eski yemek yeme zevkinin kısıtlanmasından dolayı huzursuzluk ve tedirginlik yaşamaz.
30-40 kg. fazlası olan hastaların tabii ki uzun bir zaman diyet yapmaları gerekir. Ancak, çoğu insanda böyle bir sabır olmadığı için, her pazartesi başlanan diyetler, her cumartesi sona erer. Böylece sık sık yapılan diyet denemeleri sonucu her geçen günkilo vermek daha da zorlaşır. İşte, bu gibi hastalarda akupunktur inanılmaz başarılar sağlar ve hasta 1 yıla kadar uzanan bir zaman diliminde onlarca kilo verebilir. Hastanın uzun süre diyete dayanabilmesinin nedeni, akupunkturun yarattığı sedatif ve trankilizan etkiden dolayıdır. Ayrıca hasta kilolarının eridiğini gördükçe daha çok motive olup, bu işe dört elle sarılmaktadır.


AKUPUNKTUR VE SİGARA BIRAKMA


Akupunkturla Sigara Bırakma Tedavisi
Akupunktur ile sigara nasıl bırakılabilir?
Akupunktur ile kaç seansta sigara bırakılabilir?
Akupunktur ile sigarayı bırakmada başarı oranı nedir?
Sigarayı Neden Bırakalım?
Sigara neden zararlı?
Sigarayı bırakan bir insanın vücudunda ne gibi olumlu gelişmeler olur?
Sigara içen bir kişiyi bırakmaya iten nedenler nelerdir?
Sigarayı bırakma yolları nelerdir?
Sigarayı bırakmak isteyenlerin yaşadığı tipik kaygı ve sorunlar nelerdir?


Akupunktur ile sigara nasıl bırakılabilir?
Yapmanız gereken tek şey sigarayı bırakmaya karar vermektir. Bu, insanın yaşamında alabileceği en önemli kararlardan biridir. Bu kararı verdikten sonra, akupunktur, size sigarayı bırakmanızda büyük kolaylık sağlayacaktır.

İnsanlarda serotonin ve endorfin adı verilen iki madde vardır. Bunlar beyinde bulunur ve rahatlık, hoşluk, keyif ve huzur gibi duygular ile ilgilidirler. Normalde insanlarda kahkaha atınca, mutlu bir haber alınca ya da çikolata veya güzel bir tatlı yiyince, bir yeriniz acıyınca serotonin ve endorfin düzeyi yükselir. Ancak sigara içenlerde serotonin - endorfin salgılama işini sigara üstlendiğinden vücut otonomisini kaybetmiştir. Hani keyiflenince de, dertlenince de sigara içilir ya, işte, açıklaması budur.

Sigarayı bırakanlarda ilk hafta beyin serotonin salgılama işini gerçekleştiremediğinden vücut oldukça zor anlar yaşar. Beyin ancak 72 saat sonra eski görevini yapmaya başlar.
Bu 72 saatlik süre içinde, hastanın yoksunluk belirtileri önlenirse, sigarayı bırakması çok kolaylaşır. Akupunktur ile tedavi, kişinin sigara içmemekten dolayı oluşabilecek şikayetleri ortadan kaldırır. Böylece sigara içmemeye karar vermiş olan kişi, bunu hiç zorlanmadan başarır; çünkü, akupunktur tedavisi beyni yeniden sigaraya gerek duymadan serotonin ve endorfin salgılaması için uyarır ve bundan sonra da beyin eski otonomisini kazanır.


Akupunktur ile kaç seansta sigara bırakılabilir?
Üç gün üst üste 20 dk.lık 3 seans tedavi uygulanır. Toplam 1 saat süren bir tedavidir. Böylece 72 saatlik en zor geçen dönemde vücut kontrol altındadır. Daha sonra hastanın bağımlılık derecesiyle bağlantılı olarak ek seanslar yapılabilir, ama genellikle buna gerek kalmaz. Tedavi süresince tek bir sigara bile içilmemesi ve nikotin preparatları kullanılmaması gerekir. Aksi halde, başladığımız noktaya geri döneriz.


Akupunktur tedavisi ile sigarayı bırakmada başarı oranı nedir?
%90 - 95 gibi yüksek bir başarı oranı vardır.


Sigara neden zararlı?
Tütün kullanımı yaklaşık 200 yıl öncesine kadar gidiyor. İlk zamanlarda tütünün sağlığa iyi geldiği düşünülüyordu. Sigaranın zararları 1950�li yıllara kadar çok fazla bilinmiyordu. Ancak, daha sonraki yıllarda yapılan araştırmalar, sigaranın insan sağlığına gerçekten zararlı olduğunu ortaya çıkardı. Sigara dumanında sağlık açısından zararlı yüzlerce (bu sayı abartılmamıştır) madde bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse, bunların en çok bilinenlerinden birkaç tanesi ; amonyak, terebentin, kadmiyum, insektisitler, naftalin, aseton, arsenik, formal, hidrojen siyanür, radon, polenyum, deterjanlar...
Bunların bir çoğu kanserojendir. Ayrıca tütün ve sigaranın sarıldığı kağıdın yanmasından dolayı açığa çıkan maddeler ve katran da yine konserojen maddeler arasındadır.
Kalıp - Damar sağlığı açısından özellikle tehlikeli olan maddeler ise nikotin ve karbonmonoksittir. Nikotin kalp artışlarını hızlandırır, tansiyonu yükseltir, kan pıhtılaşmasını arttırır. Yani kalbin yükünü ve oksijen ihtiyacını arttırır. Bütün yanma olaylarında açığa çıkan zehirli bir gaz olan karbonmonoksit ise, kandaki oksijen ile birleşerek kanda bulunan oksijen miktarını düşürür. Sonuç olarak nikotin nedeniyle oksijene gereksinimi artmış olan kalp, kanda yeterli oksijeni bulamaz ve işi çok daha zorlaşır.

Sigara kullanımı ile doğrudan ilişkisi olduğu kanıtlanmış hastalıkları şöyle sıralıyalım: Ağız kanserleri, sindirim sistemi kanserleri, solunum sistemi kanserleri, akciğer hastalıkları, kalp ve damar hastalıkları, ülser, mesane kanseri.

Dünya Sağlık Örgütü�ne göre dünyada 1 milyar 100 milyon insan sigara içiyor. Erkekleri %47si, kadınların %12�si sigara tiryakisi. Ayrıca, son yıllarda sigara içen kadınların sayısında nispeten daha fazla bir artış olduğu gözlemlenmektedir. Bu da dünyaya yeni gelecek nesillerin sağlığını direkt olarak etkileyecektir. Son rakamlara göre, dünyada yılda 3 milyon kişi sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle ölmektedir.
Şimdi hemen yeri gelmişken önemli bir konuya değinmek gerekiyor. Örneğin; akciğer kanserinin sigaraya bağlı olarak meydana geldiği heryerde söyleniyor. Fakat siz daha geçen ay akciğer kanserinden ölen bir tanıdığınızın hiç sigara içmediğini biliyorsunuz ve uzmanların biraz fazla abarttığını düşünüyorsunuz. Bunun açıklaması şöyle: Akciğer kanserinin 4 türü vardır; hatta bunların da alt grupları vardır. Bunların içinde sigara kullanımı ile doğrudan ilgili olanlar (%60) zaten en sık görülen kanser türleridir. Sigara ile ilgisi olmayan ise, çok daha az oranda görülen bir kanser türüdür.

İngiltere�de yapılan bir araştırmaya göre günde 20 sigara�dan fazla içenlerin %40�ı, daha emeklilik yaşına gelmeden ölmektedir. Oysa sigara içmeyenlerde bu oran %15�dir.

Bir de pasif içici kavramı var. Sigarayı içen kişi, eğer filtreli sigara içiyorsa, bu filtre bir miktar zararlı maddenin geçişini engelleyebilir. Halbuki sigaranın ucundan havaya karışan duman hiçbir süzgeçten geçmediği için daha tehlikelidir. Yani uzun süre bu dumana maruz kalan ve pasif içici denilen kişiler de tehlike altındadır. Ayrıca unutmamak gerekir ki, sigarayı içen kişi de havaya yayılan bu dumanı yine solumaktadır. Sigara içilen evlerdeki küçük çocuklarımız bronşit ve zatürre gibi solunum yolu hastalıklarına daha sık yakalanırlar. Pasif içici olduklarından akciğer kanseri açısından risk grubundadırlar ve ileride sigara içmeye daha çok eğimli olurlar.
Özellikle gelişmiş ülkelerde kamuoyuna yansıyan bu sonuçlar ve alınan tedbirler sonucunda sigara kullanımı %50 ye varan oranlarda azaltılmıştır. ABD, İngiltere, Kanada bu konuda başarılı ülkeler arasındadır.

Öte yandan, aynı zamanda sigara üreticisi olan bu ülkeler, gelişmekte olan ülkelerde edindikleri pazarlarını büyütme çabası içindedirler.


Sigarayı bırakan bir insanın vücudunda ne gibi olumlu gelişmeler olur?
20 dk sonra tansiyon ve nabız normale döner.
8 saat sonra vücut kendini yenilemeye başlar. Kan oksijeni normal düzeye çıkar.
24 saat sonra kalp krizi riski azalmaya başlar. 1 yıl sonra yarıya düşer.
48 saat sonra duyu organları iyi çalışmaya başlar. Tat ve koku duyusu düzelir. Cilt kendini yeniler.
72 saat sonra Akciğer kapasitesi artar, solunum rahatlar.
2 hafta sonra efor kapasitesi artar (Yürüme, merdiven çıkma�).
1-9 ay içinde akciğer hücreleri yenilenir. Akciğer hastalıkları (zatürre gibi) riski azaltır. Öksürük, nefes darlığı düzelir.
5 yıl sonra ağız, boğaz, yemek borusu kanserleri riski %50 azalır.
Pankreas, mesane, rahim kanseri riski azalır.
Sindirim sistemi ülseri riski azalır.
Sigara gebelikten önce ya da gebeliğin ilk 3 ayında bırakılırsa erken doğum riski ve düşük doğum kilolu bebek doğurma riski, içmeyenlerdeki düzeye iner.
Koroner kalp hastalığı riski sigaranın bırakılmasından 15 yıl sonra sigara içmeyenlerin düzeyine iner.
Aynı evde yaşayan küçük cocuklar ve bebeklerin, solunum yolu hastalıklarına yakalanma riski azalır.


Sigara içen bir kişiyi bırakmaya iten nedenler nelerdir?
Sigaraya bağlı bir hastalığın ortaya çıkması.
Fiyatın pahalı gelmesi.
Sigaranın zararları hakkındaki yayınlar.
Çevresi tarafından bırakmaya yönelik teşvik, kınama.
Kapalı yerlerde sigara içiminin yasaklanması.

Gelişmiş ülkelerde sigaranın zararları hakkındaki yazılar, sigaranın fiyatı, kınama ve yasaklamalar etkili olmaktadır; ancak, bizim insanımızı bir hastalığın ortaya çıkması daha çok etkilemektedir. Örneğin, kalp krizi geçirmiş veya by-pass ameliyatı olmuş hastaların sigarayı bırakma oranları yüksektir ve başarılıdır.


Sigarayı bırakma yolları nelerdir?
Akupunktur,
Grup Terapisi,
Hipnoz,
Kişisel çaba ile bırakma,
Farmokolojik tedavi.


Sigarayı bırakmak isteyenlerin yaşadıkları tipik kaygı ve sorunlar nelerdir?
Sigarayı azaltmak mı, tamamen bırakmak mı? Yoksunluk belirtilerinin daha uzun sürmesine neden olur. Çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanır. Sigara miktarı yine arttırılır.
Ara ara sigara içmek: Vücuda tekrar nikotin etkisini hatırlatır. Zamanla düzenli olarak içmeye dönüşür. Halbuki sigara içilmemesine alışmak daha kolaydır.
Çevre baskısı: Sigarayı bırakanların çoğu çevresi tarafından adeta tekrar içmeye zorlanır. Bu, sigara içenlerin bir kişiyi daha kaybetmelerinden kaynaklanan ilginç bir psikolojik durumdur. Ancak kısa bir zaman içinde arkadaşlarınız da sigara içmediğinizi kabullenip sizi rahat bırakacaklardır.
Katran ve nikotin düzeyi düşük (light) sigara içmek: Bu durumda genellikle günlük sigara adedi arttırılarak eski nikotin düzeyi tutturulmaya çalışılır. Zaten �tehlikesiz sigara� yoktur.
Sorumluluğu başkasına yıkmak: Çoğu kişi sevdiği birisi onu desteklemezse sigarayy bırakmaktan kaçar. Hatta deneyip de başarısız olursa başkasını suçlar. Oysa sigarayı bırakmak öncelikle kişisel bir sorundur, mutlaka kendinize güvenmeyi başarmalısınız.
Şişmanlama korkusu: Gerçekte sigarayı bırakanların sadece 1/3�ü kilo alır ve bu fark gerçekte 3-4 kg. kadardır. Bundan daha fazla alınan kilolar kendine güvensizlikten kaynaklanan, sigarayı elde ve ağızda tutmak alışkanlığının yerini alan, abur cubur atıştırma alışkanlığıdır. Oysa, gerçekte sigarayı bırakmaktan dolayı ilk günlerde açılan iştah, kısa bir süre sonra normale döner.
Yoksunluk belirtileri: Şiddetli nikotin arayışı, gerginlik, kızgınlık, huzursuzluk, sinirlilik, uyku kalitesinin bozulması, iştah artışı ve benzeri belirtiler olabilir. Bu belirtiler geçicidir ve vücudun kendini onardığını gösterir. Örneğin, öksürük ve balgam artışı, solunum yollarındaki titrek tüylerin zehirli maddeleri atmak için görevlerini yerine getirmeye başlamasından kaynaklanır. Yoksunluk belirtileri sigara bırakanların 2/3�ünde görülür. Belirtiler, ilk 72 saat içinde şiddetlidir. 7-10 gün içinde azalarak ortadan kalkar.
Read more »